18 Haziran 2008 Çarşamba

Wristcutters, A Love Story


Zia (Patrick Fugit) sevgilisi Desiree (Leslie Bibb) yüzünden bir gün dağınık olan odasını toplar, temizler ve banyoya gidip bileklerini keserek intihar eder.



Gözlerini açtığında yeni bir yerdedir. Buradaki herkes kendisi gibi ölüdür ve hayattaykenki gibi normal bir yaşam sürmektedirler. Yine evleri, aileleri vardır (tabi onlar da kendileri gibi ölüp diğer tarafa geçenildilerse), işleri vardır vs. Burası tam olarak diğer taraf da değildir aslında. Bütün ölenler değil sadece intihar edenler buraya gelmektedir.

Zia'nın ilk zamanları kötü geçer. Ordan oraya dolaşır. Bir gün bara gittiğinde Eugene (Shea Whigham) ile tanışır ve onunla takılmaya başlar. Eugene'nin annesi, babası ve kardeşi de intihar ettikleri için tam kadro evde yaşamaktadırlar. Zia da ara sıra eve gidip onlarla vakit geçirmeye başlar.

Bir gün birlikte markete gittiklerinde Zia bir tanıdığına rastlar ve ondan Desiree'nin de intihar ettiğini öğrenir. Desiree de diğer tarafa geçmiştir, Zia bunu duyunca onu arayıp bulmaktan başka bir şey düşünemez olur. Onu hala sevmektedir.

Eugene'den ona eşlik etmesini ve Desiree'yi birlikte aramalarını rica eder. Zia ve Eugene birlikte Eugene'nin arabasıyla yola çıkarlar. Araba da enterasandır. Farları yanmadığı için gece yolculuk yapmamaları gerekir. Arabanın içinde yere bir şey düşürdükleri zaman onu unutmaları gerekir çünkü taban karadelik gibi bir şeydir. Her düşeni yutar :) Zia da çok sakardır. Eugene'nin sahip olduğu bütün gözlükleri, çakmakları falan yere düşürür :)


Yine yolda oldukları bir günde Mikal'e (Shannyn Sossamon) rastlarlar. Mikal otostop çekmektedir. Onu da arabalarına alıp hikayelerini anlatırlar, bu arada Mikal'in de hikayesini öğrenirler. Mikal aslında intihar etmemiştir, eroin kullanırken farkında olmadan aşırı doz almış ve bunun için ölmüştür. İntihar edenlerle aynı muameleyi gördüğü için rahatsızdır ve geri dönmek ister. Bu yüzden de yetkili kişileri aramak için yola çıkmıştır.



Zia, Eugene ve Mikal birlikte yolculuk ettikçe birbirlerine alışırlar. Mikal, Zia ve Eugene'ye tekrar gülümsemeyi hatırlatmıştır.
Bir gün benzincide yaşadıkları bir olay yüzünden tesadüfen Desiree'nin izine rastlarlar ve buldukları adrese giderler. Ancak Desiree burdan taşınmıştır. Zia buna üzülse de Desiree'yi aramaktan vazgeçmez.
Bir gün Mikal tuvalete gittiğinde Eugene'le konuşurlarken Eugene konuyu Mikal'e getirir. Mikal çok güzel bir kızdır, Eugene ve Zia da abazandır :) Mikal bunları duyunca bu ikiliden ayrılır ve kendi yoluna gider. Eugene ve Zia başbaşa kalmıştır.
Yine de kader onları bir yerde tekrar buluşturacaktır. Karşılaştıklarında Zia Mikal'den özür diler ve tekrar birlite yolculuk etmeye başlarlar. Gittikleri bir köyde iyice yakınlaşırlar ve sahilde birlikte vakit geçirirler.

Köyde bir mesihten bahsedilmektedir. Sevimli üçlümüz de mesihi görmeye gitmek ister. Gidecekleri yere ulaştıklarında Zia, mesihin yanında Desiree'yi görür. İki aşık sonunda buluşmuştur (Ama istedikleri gerçekten birbirleri midir acaba?).
Mikal onları sarmaş dolaş görünce oradan uzaklaşır.
Zia, istediğinin Desiree olmadığını anlayınca Desiree'nin yanından ayrılıp Mikal'ı aramaya başlar. Onu bir arabaya binerken görür, Mikal camdan Zia'ya seslenir ve kısa bir zaman sonra döneceğini söyler.
Zia beklemeye başlar ancak artık gece olmuştur. Eugene onu aramaya geldiğinde önce ordan ayrılmak istemez. Mikal'e bekleyeceğine dair söz vermiştir. Ama Mikal'in gelmeyeceği de belli olmuştur. Zia arabaya binip ordan ayrılır.
Ve Zia kendini arabanın yerine bırakıp karadeliğe girer...
Çok güzel ve şeker bir filmdi. Kesinlikle tavsiye ederim. Sevimli bir aşk hikayesi. Başta bileğin kesilmesi falan korkunç gelmesin size :) Hiç de öyle iç karartıcı bir film değil çünkü. Öldükten, dahası intihar ettikten sonra farklı bir yerde yaşamınıza tanıdıklarınızla devam edebileceğiniz düşüncesi de çok rahatlatıcı :)
Film 2006 yapımı. Yönetmen Goran Dukic'i tebrik ediyoruz. IMDB'de 7,4 puan almış.


Patrick Fugit'i 2000 yapımı Almost Famous adlı şirin filmden tanıyoruz. O filmin müzikleri falan da çok güzeldi. Arabada sık sık dinlediğimiz albümlerden biridir hatta. Daha sonra 2002 yapımı White Oleander'de de seyretmiştik kendisini. O filmi de sevmiştim. Güzel kadınlar vardı :)





Güzeller güzeli Shannyn Sossamon'ı ise 40 Days and 40 Nights'tan biliyoruz. Çok beğendiğim Josh Hartnett ile oynamıştı o filmde. 40 gün 40 gece seks rejimine giren bir adamın aşık olduğu asıl kızı bulup rejimden ötürü ona dokunamaması üzerine kurulu komik bir filmdi. 2006 yapımı The Holiday'de de oynamış ama ordan hatırlayamadım. O filmi seyretmediyseniz onu da tavsiye ederim, çok şeker bir filmdi o da :)

Hamiş : Wristcutters'ın film müzklerini bulamadığım için Almost Famous'un film müziklerinden birini dinleteceğim size.

4 yorum:

Sıdıka dedi ki...

Cok guzel bir filme benziyor bu. Elimde 2 tane seyretmem gereken film var ama isimlerini hatirlamiyorum. Bir tanesi Love'li biseydi ama film afisi benzemiyor hic. Umarim bu filmdir.

Sıdıka dedi ki...

Yok benim aldigim film Love Songs adli muzikal bir filmmis. Buldum fragmanini seyrettim. Uclu bir iliskiyi anlatiyormus. Mecburen aldik seyredicez :)

Öykücü dedi ki...

Herkesin ölmüş olması kötü.İntiharı özendiriyor olabilir mi? Eceliyle ölenler toprak altında ama intihar edenler başka bir evrende yaşamaya devam ediyor..?

cinar dedi ki...

@ Evet Sıdıka'cım, gerçekten çok şeker bir filmdi :) Bak şimdi, ben de senin filmleri merak ettim :) Hmm seyretmedim onu, o halde listeme alıyorum :)

@ Öyküm yok yok, hiç alakası yok özendirmeyle falan. Dışarıdan anlatınca öyle bir izlenim verdiğime üzüldüm şimdi. Ya bu bir aşk hikayesi sonuçta :) Ölmeye özenilecek bir durum yok. Ayrıca intihar edenler yaşamlarına devam ediyor, diğer türlü ölenler toprak altında yatıyor gibi bir bilgi de yok. Kimbilir onlar eskisinden daha güzel bir hayat sürüyordur belki de. Filmde o konuyla ilgili bir kare yok. Filmi seyrederken ölümü falan düşünmüyorsun zaten, bambaşka düşüncelerde oluyorsun. Seyret görürsün :)