17 Haziran 2008 Salı

Sobe : Tesadüf

Uzunbacak'ım sobelemişti beni de Koza ve Sıdıka'yla birlikte. Araya Çakıl'cımın gelişi girdiği için hemen yazamamıştım.

Aslında ne yazacağım belliydi. Daha soğrusu ben bu yazıyı sobelenmeden aylar evvel yazmıştım. Sobenin konusu hayatımdaki en büyük tesadüf. Öyle çok sık tesadüfler yaşayan biri değilim sanki. İyi tesadüflerden bahsediyorum tabi :)

Daha önce yayınladığım yazıyı tekrar öne alıyorum bu durumda. Ana fikir olarak eşimle 6 sene aynı sınıfta okuyup da arkadaşlıktan öteye gitmeyen ilişkimizin, üniversiteden mezun olup da ayrı şehirlerde 1'er sene çalıştıktan sonra, tesadüfen aynı hafta içinde şehrimize geri dönüp burda çalışmaya karar vermemiz sonucunda evlilikle devam etmesini söyleyeceğim :)

13 Mart 2008'de yazdığım yazıyı aynen yayınlıyorum.

Eşim, sevgili hayat arkadaşımla tanışmamız 1992 yılına dayanır. O zamanlar hazırlık ve orta birinci sınıfı başka bir şehirde okuyup sınıfımıza nakil olan bir öğrenciden fazlası değildi benim için. Ama tesadüf bu ya, sınıfa gelip de en arka sıraya geçip oturduğunda onunla tanışmaya giden ilk sınıf arkadaşı ben olmuştum :)

Ortaokulun devamında ve lisede, 7 senelik okulumuzda, hep aynı sınıfta okuduk. Yıllar geçtikçe arkadaşlığımız da ilerledi ve yazlarımız ayrı geçmez oldu. Yine de hep bir mesafe vardı aramızda. O çok suskundu, bense heyecanlı. Lise son sınıfta mezuniyet gecemiz için hazırlıklara başladık. Bana birlikte gitmeyi teklif ettiğinde aklım nerdeydi bilmiyorum. Tek düşündüğüm onun sessiz oluşu, benimse masada oturmak istemediğimdi. Yine de hayır derken üzgündüm. Çünkü o iyi bir insandı, sadece iyi bir dans arkadaşı olmayabilirdi (bu arada aslında ben de dans etmekten hoşlanmıyorum).

Üniversite sınav sonuçları açıklandığında onun tek tercih yaptığı Ankara’daki üniversiteyi kazandığını duyduk. Bense İstanbul’a gidecektim. Yazları aile evinde yine burada buluşmaya devam ettik. Artık farklı şehirlerde olsak da aslında bütün arkadaşlarımızla birbirimize bağlıydık. Yaz tatillerimiz güle oynaya geçiyordu.

Üniversitelerimizi bitirdiğimizde olduğumuz şehirlerde işe başladık. Birimiz İstanbul’da birimiz Ankara’da..

Bir gün, canım ablacım burada işe girmeye çalışırken ben de iş yerimden ve iş arkadaşlarımdan sıkılmışken, ablamla birlikte aile ocağına dönmek istediğimi fark ettim. O gün bir rüya gördüm:

Kocaman bir tepsi dilek kurabiyesi geldi önüme. Hani Çin midir Japon geleneği midir, içinden fal gibi kağıtlar çıkan kurabiyeler var ya, onlardan. Masada da kocaman bir yapbozun parçaları var. Yavaş yavaş yapbozu oluşturmaya çalışıyoruz. Yanımda da Ankara’da çalışan bir arkadaşım var. Dilek kurabiyelerini açıp ters çevirdikçe yapbozu tamamlamaya çalışıyorum. Dilek kurabiyelerinin arkalarında yapbozun resimleri var çünkü. Sonunda masanın ortasında kocaman bir resim beliriyor. Bir şövalye prensese sarılmış öylece duruyor. Ama şövalyenin ve prensesin kim olduğunu göremiyorum. Bir parça eksik çünkü. Biraz arandıktan sonra masada kalan son dilek kurabiyesini buluyorum ama Ankara’da çalışan arkadaşım o kurabiyeyi saat 7’ye kadar açmamam gerektiğini söylüyor. Ben bekliyorum. Saat 7 olunca kurabiyeyi açıp yapboza yerleştirdiğimde şövalyenin eski arkadaşım, şimdiki sevgilim olduğunu görüyorum. Prenses de benim tabi ki :) Kurabiyeden çıkan kağıttaysa eşimin ismi yazıyor. Tamamlayan parçada yani.

Ertesi gün uyandığımda hala rüyanın etkisindeyim. Akşama Badem’i arıyorum. Rüyadan falan bahsetmiyorum tabi. Havadan sudan konuşuyoruz. En sonunda ona buraya döneceğimi söylediğimde o da burada işe başvurduğunu ve geleceğini söylüyor. Şaşırıyorum çünkü ikimizin de böyle bir düşüncesi yok eskiden..

3 ay sonra ikimiz de buraya dönüyor ve yeni işlerimize başlıyoruz. Liseden yakın arkadaşlarımızın bazıları da zaten burada çalışıyor. İstisnasız her gün buluşuyoruz. Çınaraltına gidip okey oynuyoruz, sinemaya gidiyoruz, evlerde buluşuyoruz. Baya da kalabalık bir gurubuz. Ama en yakın olarak Badem’le birbirimizi seçmişiz.

Bu şekilde 4 ay geçirdikten sonra 7 Ekim günü Badem bana bütün hislerini açtı ve birlikteliğimiz başladı.

Şimdi geriye dönüp de baktığımda bu hikaye çok etkileyici geliyor bana. Yapbozda eksik kalan parça, saat 7’de açmam gerektiği, Ankara’dan gelen arkadaş, birbirlerinin tamamlayıcısı olma durumu hep bir şeyler ifade ediyor şu anda ve içim titriyor.Bütün bunları neden anlattım peki? :)

Geçenlerde bir arkadaşla yürüyüş yapıyoruz sahilde. Arkadaş dediğim daha yeni tanıştık ama çabuk ısındık. Geçtiğimiz senelerden bahsediyorum sohbet sırasında. Hava bahara dönmeye başladı ya, sahilde yürürken geçen sene öğlenleri çıkıp kitabımla çınaraltına gidip oturduğumu, yemek için eşimi beklediğimi anlatıyorum. İç geçiriyor yeni arkadaşım. Ne güzel diyor, evlisin ve hala kocanla öğlenleri buluşup yemek yeme hayalleri kuruyorsun..

Bütün bunları şu son cümle için yazdım aslında. Çünkü gerçekten bir insanın evli olup da öğlenleri ya da iş arasında herhangi bir zaman eşini görmek istemeyebileceğini düşünmemiştim. O yüzden, birlikte vakit geçirmekten çok hoşlandığım bir insanla evlendiğim için çok şanslı hissettim kendimi. Bir ilişkide ya da evlilikte bunun çok önemli olduğunu düşünüyorum. Çünkü fiziksel, kimyasal işte ne derseniz, çekicilik zamanla kayboluyor. Aynı insanla 50 seneden fazla evli kaldığınızı düşünün. Birlikte vakit geçirmekten hoşlanmıyorsanız değil 50 sene, 1 sene bile katlanamayabilirsiniz.

Sonuç olarak ;

Bütün arkadaşlarımızın, gerçek dostlarımızın kıymetini bilelim :) Konuyla baya paralel bir sonuç oldu değil mi? :)

Hamiş : Bu arada unutmuşum daha önce sobelemeyi. Ben de Tabiat'çımın, sevgili Vladimir'in ve sevgili Sessiz Balık'ın yaşadıkları en büyük tesadüfleri merak ediyorum :)

9 yorum:

Tabiat Ana dedi ki...

canım benim ömrünüzün sonuna dek hep güzel günler görün beraber:)
konuşamayacağınız biriyle asla evlenmeyin demişti çok sevdiğim bir büyüğüm.Çünkü yıllar geçiyor o aşk heyecan arzu hali bir süre sonra ister istemez bırakıp gidiyor geriye sadece iki güzel dost kalıyor çünkü demişti.Konuştuğun şey önemli değil sıkılmadan konuşabiliyormusun herşey hakkında olay bitmiştir:)
Haklı değilmi:)
Aşkınızda sevginizde mutluluğunuzda daim olsun...
öptüm sevdim seni;)

Benim Hayatim dedi ki...

Ben kaderci bir insan olmamakla birlikte. Bu tip hikayeler dinleyip yaşadıkça anladım ki bazı şeyler çok önceden kurgulanmış. Ne yapsanda sonuç yine aynı oluyor. Mutluluğunuz daim olsun :)

uzun bacak dedi ki...

Çok güzel yazmışsın Çınarcım. Rüyan çok güzelmiş gerçekten. Film gibi :) Mutluluğunuz devamı dileklerimle...

Sıdıka dedi ki...

Cinar, ben bu hikayeye bayiliyorum. 10 defa daha yazsan gene okurum. Ne mutlusun ki boyle guzel bir yuvan var. (Okuyan herkes tahtaya vursun lutfen :) Ben evli degilim ama evlilikten gercekten cok korkuyorum. Yanlis bir secimin basima neler acabilecegini cevremdeki evliliklerin %99'unda goruyorum cunku. Acaba bir gun sizin oralara gelsem de sana bir surtunsem mi :) Belki sizinkine benzeyen bir evliligim olur :)

TuBiKKo dedi ki...

çınarcım ben iyiyim merak etme beni...aslında biraz moralim bozuk bu aralar işle ilgili sıkıntılarım var çok yopun bi de moral bozucu ama atlatmaya çalışıcam.Bakalım artık kısmet diyorum.Önümüzdeki hafta yazarım yine;sen de olmasan merak eden yok :) öptüm çok

cinar dedi ki...

@ Tabiatçım, bence de çok önemli her konuda konuşabilmek, konuşmadığında sıkılmamak, hani aynı yerde bulunmaktan ötürü bile mutlu olmak çok güzel. Size de eşinle dodikcinle nice güzel günler diliyorum. Hepimizin mutlulugu daim olsun güzel yürekli arkadaşım.
Öptüm sevdim :)

@ Sevgili Benim Hayatım, seni burda görmek ne güzel :) ben de insanın kendi kaderini kendisinin yarattığını düşünürüm genel olarak. Ama bu tip açıklayamadığım şeyler de yok değil :) Çok teşekkürler.

@ UB'cim, teşekkür ederim. Sen hikayeyi bizzat biliyorsun ve devamını bizle birlikte yaşadın zaten :) Size de Çankayanın prensiyle ömür boyu mutluluklar :))

@ Sıdıkacım çok teşekkürler :) Gel tabi buralara. Seni de elimizden geldiğince güzel ağırlamaya çalışırız, çok da mutlu oluruz :)

@ Tubikko'cuğum iyi olmana sevindim. İş yeri hepimizde aynı dert (bakınız eski yazılarım :) ) o yüzden kendini üzme bu konuda. Sen ne kadar çabalasan da iş yerindeki gerzekleri değiştiremeyince dertlerin de baki kalıyor maalesef. Sıkma o tatlı canını. Öpüyorum seni :)

sessiz balik dedi ki...

çınarcım
çok güzel yazmışsın.aklıma bir söz geldi internette dolaştığından kime ait olduğunu bilmiyorum .
"
Gorunuse aldanmayin; kandirici olabilir. Zenginlige aldanmayin;
yok olur gidebilir. Sizi gulduren birini secin cunku karanlik
bir gunu aydinlatan sey bir gulumsemedir.Kalbinizi
gulumsetebilen birini bulun."

Vladimir dedi ki...

Çok güzel bir yazı.. :) senelik izindeydim bu akşam dönünce okudum. mim i aldım hafta içinde bir gün yazacağım. :)

cinar dedi ki...

@ Sessizim Balıkım, çok doğrusun. Bizimki de bu mantık işte. Onu yakalamaya çalıştık :)

@ Vladimir, hoşgeldin :) Teşekkür ederim. Eminim çok güzel bir yazı çıkacak senden de. Meraktayım, bekliyorum :)