10 Nisan 2016 Pazar

Gençlik

LGS sınavında 274 bininci olmuşum sayın seyirciler. Yani lise mezuniyetimden neredeyse sayıyla 20 yazıyla yirmi sene sonra (19 sene) sınava girdim ve % 10 un arasında kaldım. Benim için oldukça şaşırtıcı oldu. Çok iyi olduğumu düşündüğümden değil yanlış anlaşılmasın ama bundan 20 sene önceki bilgimle sınava girip şimdiki zehir gibi (!) gençlerin çok arkasında kalmamış olmak tuhafıma gitti. Lisede olsaydım bu sonuç beni epey üzerdi orası kesin. Çünkü bundan neredeyse 20 sene önce ilk 15.000 e girerek eczacılık fakültesini kazanmışım. Şimdi aldığım puanla bir halt olabileceğimden değil ama benden sonraki yaklaşık 1 milyon 750 bin öğrencinin durumu fena olduğu için hem üzgün hem de şaşkınım. Zaten şu eğitim sistemimiz iyiye gitmedikçe milletçe bizden bir halt olmaz. Bu durumda çocuğum için de endişeliyim haliyle..

Arada güzel şeyler de oluyor be sayın seyirciler. Mesela geçtiğimiz hafta arkadaşlarla İstanbul'a gittik. Lord Of  The Rings Concert'e gittik. Başta kitaplarının hastasıyız. Filmleri de bana göre bir kitaptan uyarlanan en iyi filmler. Karakterler falan görsel olarak o kadar iyi oturmuş ki neredeyse tam hayal ettiğim gibi diyeceğim. Dolayısıyla filmlerini de birkaç kez (!) seyretmişliğimiz var. Arkadaşlar konser haberini verdiklerinde heyecandan ellerimin titrediği doğrudur :) Hatta onlar ne olduğunu anlamadan ipadi kucağıma alıp 4 kişilik yer beğendiğim ve hemen akabinde biletleri aldığım da doğrudur. Ama zaman zalim sayın seyirciler. Biletleri aldıktan yaklaşık 2 ay kadar sonra konser zamanı geldiğinde ilk günkü heyecanım yoktu ne yalan söyleyeyim. Bazen evden, Çınar'dan uzaklaşmak fikri çok cazip gelse de zaman kapıya dayandığında onu bırakmak o kadar da hoşuma gitmiyor. Hoş, kendisi çok problem yapmadı çünkü yatılı nöbetlerimden ötürü benden sık sık ayrı kalmaya, okul çıkışlarında falan dedesine gitmeye alışkın. İnsan yine de gittiği yerde her gördüğünde, her yediğinde, her duyduğunda Çınar olsaydı şöyle yapardı diye geçiriyor içinden. Analık zor şey diyeceğim ama o da nereden baktığınıza bağlı galiba. Dün facebookta üniversiteden bir arkadaşımın güncel profil fotoğrafı takıldı gözüme. Karı koca, yanlarında büyük oğulları (evet yaşıtız), önlerinde küçük kızları, kucaklarında yeni bebeleri. Ama hepsinin de yüzü gülüyor. Hoş, insan gülmediği, kötü göründüğü fotoğrafı zaten koymaz oralara da, insan bakınca böyle bir tuhaf oluyor. Dile kolay 3 çocuk arkadaş! Zorun zoru bana göre. Ama görüntü de bir o kadar güzel. Aynen bu duygularla yorum yazdım fotoğrafın altına. Arkadaşım da cevap yazmış "Zor diye ir şey yok arkadaşım, hayat sevince güzel".. Öyle hakkaten. Hayat sevince ne kadar güzel ve kolay..

Bu arada iki kitap ile ilgili yorum yazdım; Cehennem ve Abim Deniz şimdilik. Kitap ve film yorumlarım eskisi gibi kendi sayfalarında mı olsunlar yoksa hepsini birden buraya mı yazayım ona da karar veremedim..

3 Mart 2016 Perşembe

Devam

Çınar'cım büyümeye devam ediyor. Şimdi 5,5 yaşında. Evet o büyüdükçe ben de "yaş" alıyorum. Bu aralar bu aklım daha önce niye başıma gelmemiş diye çok hayıflanıyorum. Sağlık alanında çalışmak bir anlamda kötü olsa da iyi tarafları da çok. Öncelikle manevi tatminden bahsediyorum. "Dawson's Creek" teki Pacey'nin (Joshua Jackson) bir lafı vardı. Bana olsun deyip de olduramadığım bir şey yoktur diye. Aslında bu şekilde ifade edildiğini çakması Kavak Yellerinden hatırlıyorum. İşte ilaç bulma konusunda aynı düşüncelerle işe başlayıp çözüme ulaşıyorum. Bu yüzden ismimle arayan hasta, doktor olması keyfime keyif katıyor yalan değil. Ama bu bile yeterli gelmiyor bu aralar. Ah bu aklım daha önce başıma gelseydi de tekrar sınava hazırlansaydım ve başarsaydım diye düşünüyorum. Bu sene yine de gireceğim sınavlara ama yaş gelmiş 37 ye. Bundan sonra kazansam okusam ne olacak diye de düşünmeden edemiyorum. Zaten 150 neti çıkarmak da her yiğidin harcı değil. Benimkisi öylesi bir rüya. Ah bu ben..

İstediğim kadar çok kitap okuyamıyorum, istediğim kadar çok film seyredemiyorum. Sanki ne yapıyorum bunları yapamadığımda, vatana millete hayırlı evlat mı oluyorum, o da yok. Çınar'a da yetemediğimi düşünüyorum çoğunlukla. Oynamaya bile vakit kalmıyor neredeyse.Çocuklu okuyuculardan hala takip etmeyen kaldıysa Oyuncu Anne'yi takip etmelerini tavsiye ederim bu arada. Ama gerçekten bu insanların işten eve gelip yemekti ev işiydi derken çocuklarıyla nasıl vakit geçirdikleri muamma benim için. Belki de benim bu aralarki negatifliğimden. En iyisi ben çekileyim sayın okur. Düzelince geri gelirim sanırım galiba heralde..

7 Ocak 2016 Perşembe

Of ki ne of!

Ah Sergül! Ah Efsun!

Ne kadar boş geliyor her şey. Bir şey değişiyor ve her şey alt üst oluyor. Yapılan yorumların bazılarının amacını anlamaksa mümkün değil. İnsanın içi bu kadar acır, yüreği bu kadar kanarken, iyi şeyler duymaya ihtiyacı varken, neden kendimize engel olamıyoruz acaba? Eminim herkes merak ediyor nasıl oldu, ne zaman oldu, neden oldu, ama en azından acı bu kadar tazeyken biraz saygı ya.. :(   www.yolunneresindeyim.blogspot.com 

Bana gelecek olursam hayatımda değişiklik var mı var.. Her şeyden önce günbegün büyüyen bir oğlum var çok şükür! Zor mu? Hem de nasıl.. Ben? Bazen mutlu ve umutlu, bazen kötümser, neredeyse her şeyden vazgeçmiş durumda. Hayat zor Yonca! (Allah daha büyük dert vermesin tabi). Of o kadar içim sıkkın ki Efsun'a ne yazsam boş gibi şu an. Başka haber vermek de istemiyorum. Sadece bunları yazmak istedim..