13 Mart 2012 Salı

Limitless, 2011 (7,3)



Oldukça sıradan bir hayatın var. Bazen dibe vurmuş gibi hissediyorsun. Yıllardır bir kitap yazacağım diye tutturmuşsun. Hatta bunu icin isten de ayrılmışsin. Sacın sakalın birbirine karışmış. Evin darmadağın ve pislik icinde. Bütün gün o evde oturup ilham gelmesini bekliyorsun.

Ara sıra dışarı çıktığında da insanlar görüntün nedeniyle seni uyuşturucu bağımlısı falan zannediyor. Bu arada kız arkadasın da tekmeyi basıyor.
 
Derken bir gün eski karının kardeşiyle karşılaşıyorsun. Daha önceki bağımlılığını bildigi icin sana bir ilaç teklif ediyor. Önce reddediyorsun ama diptesin sonuçta. Kaybedeceğin bir şey yok. İlacı alıyorsun.
O ilaç sana ihtiyacın olan her seyi veriyor bir anda. İlham ne kelime, ilhamlar, ilhamiler, huriler. Nuri'ler bir anda basına uçuşuyor. Kitabını da yazıyorsun ama bir anda hedeflerin de büyüyor.

Ertesi gün tık yok, ilaç etkisini kaybetmiş çünkü. Devamını almalısın. Ama bir anda eski karının kardesi öldürülüyor. Şimdi ne yapmak lazım? O mucizevi anları bir daha yasamak icin hayatını riske atar mısın yoksa eski tifil hayatına geri mı donersin?

İste Limitless boyle bir film.
İyi seyirler!

22 Şubat 2012 Çarşamba

Özet

14 Şubat'ın bir anlamı yoktur benim için. Dayatmalı günleri sevmiyorum. Ama artık önemi var çünkü 14 Şubatta eşimin ablası sayesinde ailemize bir üye daha katıldı :) Artık oğlumun 2 tane kuzen kardeşi var. Bademin ablası hem yaşının bizden biraz büyük olması hem ilk aylarda biraz sıkıntı çekmesi nedeniyle çok endişelendi hamileliği boyunca. Ama çok şükür kendi de minik Efe'cik de çok iyiler şimdi. Onlar İstanbul'da yaşadıkları için ben de hem doğumu hem ablamı bahane ederek 1 hafta izin aldım ve İstanbul'a gittik.

Daha önce bahsettiğim uyku eğitimini aldık ama henüz Çınar'a veremedik :) Keşke Matrix'teki gibi kodu girip bedene yükleme yapabilsek.. Psikologun anlattığı yapılmayacak bir şey değil. Ama önce çocuğa kıymak gerekiyor. Ağlatmadan sonuç yok çünkü. Onun için hala başlayamadım. Badem'le uyku (suzluk) konusunda hakkaten yolun sonunda olduğumuz için önümüze getirilen her türlü çözüme açıktık aslında. Çünkü gerçekten son noktadayız artık. Çınar neredeyse 20 aylık. Hala gece uykusuna yatmadan önce en az 1 saat uğraştırıyor bizi (kucağında gezdirerek ya da sallayarak uyutma). Geceleri de 8-10 kere uyanıp aynı ritüeli tekrarlatabiliyor. Hatta bazen o da yetmiyor 2,5 saat uğraş veriyoruz. Uykularımız ailecek bölük pörçük. Bu durumdan o da biz de mutlu değiliz. Yine de önce aklımda olan başka şeyleri denemek istiyorum. Mesela 2 hafta kadardır konuşuyorum. Şöyle uyuyacaksın, geceleri uyanmayacaksın vs anlatıyorum. Sonunda yine kucağa alıp uyutuyoruz ama eskisi gibi saatler sürmüyor. 30 dk da bayılıyor genelde ve de eskisi gibi canhıraş ağlamıyor. Geceleri de 3-4 kere uyanıp kucağa alır almaz tekrar uyuyor (du). Dün yine 8 kere uyandı! Ama dün gündüz aşısı vardı, ona yoruyorum ve gerçekten bir mucize bekliyorum. Bizim için dua edin nolur.

Bu yazıya asıl başlama sebebim görümcemin oğluna olan tutumuydu aslında. İster istemez kendimle kıyasladım ve çok üzüldüm. Oğlum için çok üzüldüm. Doğum sonrasında 10 gün kadar epey sıkıntı çektim ben. Ağrılarım geçmedi, temmuz sıcağında evde 10 kişi, her bir kafadan ses çıkar, çocuk 7/24 bağıra çağıra ağlar, sadece emerken rahatlar. O yüzden aile büyükleri yerimden kalkıp çocuğu memeden mahrum bırakmama izin vermez, temmuzda 36 derecenin üzerinde sıcaklık görmemize rağmen ilk 40 gün çocuğa da bana da kalın kalın şeyler giydirip akılları sıra üşütmemize engel olmaya çalışırlar, oğlum da ben de neredeyse kurdeşen dökeriz bu yüzden vs vs. Yani gerçekten her durumda baya sıkıntılı dönemler geçirdim. O yüzden sürekli olarak sinirliydim. Kendime de kızgındım, çocuğa da kızgındım. Dolayısıyla yeni doğum yapmış, yavrusuna kıyamayan melek anne pozisyonuna giremedim epey. Zaten o durumları atlatmam da neredeyse 1 seneyi buldu. Ama eşimin ablası öyle sıcak ve duygulu yaklaştı ki çocuğa, kendime daha çok kızdım. Şu anki uyku problemlerini falan da hep o ilk zamanlardaki agresifliğime bağlamadan edemedim :( Ben çocuğumla ilgilenip onu sakinleştirmeye çalışmadım ki hiç daha önce. Bencillik ettim elimde (farkında) olmadan. Yavrucağım avaz avaz bağırırken bir yandan ağrılarımı bir yandan isiliklerimi bir yandan bundan böyle hep bu şekilde yaşayacağımı düşünerek çocuğun sıkıntılarına meme vermek dışında bir çözüm olamadım. Giyinmesine, beslenmesine, eğitici oyuncaklarla oynamasına vs çok dikkat ettim. Sevgi de verdim elbette, o kadar da cani bir anne değilim ama görümcemi gördükten sonra kendimi çok yetersiz hissettim. Eski ben olarak yani. Çınarla yeni yeni iletişim kurmaya çalışıyorum diyebilirim bu anlamda. Yani 1 senedir falan diyelim.. Bir daha doğursam aynı şartlarda daha farklı davranabilir miydim onu da bilmiyorum :(

Kıssadan hisse : hayat ne kadar zor :(

25 Ocak 2012 Çarşamba

Çorba ve IPC

Dedim ya bu aralar yemek kısmına tatkık durumdayım. En son evcininden ezogelin çorbası ile kerevizli tavuğu denedim. ikisini de başarılı buldum. Çınar da çorbayı çok sevdi. Tavuğu pişirdiğim zaman yine Çınar'a özel bir çorba yaptığım için ondan yiyip tavuktan çok yemek istemedi. Ben de kerevizleri falan yakmasaydım muhtemelen daha iyi olacaktı :) Ezogelin çorbasına normalde havuç ve patates falan da koyuyorum ben ama bu şekilde de gayet iyiydi. Kimyon yakışmıştı mesela daha önce katmak aklıma gelmemişti. Bilginize efem.

Annem biricik yeğenime bakmak için İstanbul'a gitti. Çınar'ı 1 yaşına kadar birlikte büyüttük zaten sağolsun. Aynı şehirde olmanın avantajını yaşadık. Artık Çınar büyüdüğü ve ihtiyaçlı olan ablam olduğu için de kadıncağız İstanbul'a gitti. Aslında onun için ne kadar zor. Kızı bile olsa insan kendi evini özler eninde sonunda. Kendi evindeki kadar rahat edebilir mi bilmiyorum. Ben mesela annemlere ya da ablamlara da gitsem, oralarda her ne kadar çok çok rahat etsem de, kendi evimi özlüyorum ve evime dönmek istiyorum 3-5 gün sonra. Annem de arada sırada gelecek elbet ama o zamana kadar yazık yani. Bir yandan babam da burada yalnız kalıyor. Aklının bir köşesinde o da olacak. Bir yandan Çınar'ı çok özlüyor (artık bizden geçti :)), buradayken 1 gün bile görmediğinde sesi ağlamaklı oluyordu şimdi oturup cidden ağlıyor özledim diye. Bölünüyor sürekli. Ben zamanı geldiğinde o kadar özverili olabilir miyim bilmiyorum. Olamam gibi geliyor. Aslında ne kadar büyük fedakarlıklarla bu işe soyuduğunun farkındayız ama yine de demediğimizi bırakmıyoruz genelde. Ben size daha ne yapayım diyor bazen gariban, haklı, yapacak başka bir şey yok ama biz ağzımızı tutamıyoruz bir türlü..

İstanbul Parenting Class diye bir yer varmış İstanbul'da. Daha önce duyan ya da eğitimlerine katılan var mı acaba? Çınar'ın uyku sorunu için katılmayı düşünüp mucize bekliyorum. Kendi başına uyumayı bilmeyen sevgili oğlum için bir mucize olması ihtimali var mı sizce de eğitimle?

20 Ocak 2012 Cuma

Kar Altından Selam Olsun!



3 gündür dışarıda nasıl lapa lapa kar yağdı anlatamam. Haberlerde bile en çok bizim şehre yağdığı tescillenmiş! İşe gelmek ne zor. Akşam eve gitmek de cabası. Ama o yağan karı görüp de içimde çocuklar gibi yokuş aşağı kayma isteği yok mu, zar zor engel oldum. Hatta tam öğle saatinde aşağı tarafımızdaki trafiğe kapalı alanda kayma hazırlıklarına başlarken bir haber geldi. 30 yaşında genç bir delikanlı (evet evet şu anki yaşım itibariyle oldukça genç olduğunu düşündüğüm bu çocuğa çocuk yaşımda kesin koskocaman adam derdim) kar kazası geçirmiş. Hatta facialık durumu şansına en ucuz şekilde atlatmış. Ucuz şekli de şu : Yokuş aşağı kayarken bir tümsekten uç, yere konduğun yerde karın kapattığı bir metal çubuk kuyruk sokumundan gir, oradaki kemikleri paramparça et ve sırta kadar yararak geç. Evet gerçekten ucuz kurtulmuş, 1-2 milim bile oynasaydı omuriliğini harap edip felç bırakabilirdi ve hatta ölebilirdi. Epey bir kan kaybının ardından gelen ambulansla hastaneye yetiştirilmiş ve ameliyat edilebilmiş. Şu an için durumu çok iyiymiş ama ben bu haberi duydum ya, sanki o demir çubuk bana saplandı. İçim içimi yedi resmen ve ertesi gün şapırt, dudağımın kenarında bir uçuk!

Kazasız belasız günler geçirmeniz dileğiyle..

Hamiş : Fotoğraf, iş yerimdeki penceremden görünen manzara, hani şu arka tarafta trafiğe kapalı alanda kayacaktık derken bahsettiğim yer :)

18 Ocak 2012 Çarşamba

Umutla yeniden

Sonunda işe başladım, şapırt :) Oğlumla geçirdiğim 7/24 16 ay bana çok zor geldi. Evet sabahları uyandığında yanıma alıp bana şeker şeker şımarıkça gülüşünü seyretmek, beni öpüp koklamasına ve hatta birazcık ısırmasına izin vermek çok güzel. Evet, elimden tutup badi badi odasına götürmesine izin vermek çok güzel. Evet oyuna başladığımızda ilk 5-10 dakika her dediğimi yapmasına, bana becerilerini göstermesine izin vermek çok güzel. Ama 7/24 kendime hiç vakit ayıramadan geçirdiğim günler, kendimi dağlara vurarak kaçmayı istercesine kapıyı kapatıp çıkmak isteğim günler de az değil. Depresyonun alasını yaşadım, çıkabildim mi onu da bilmiyorum ama işe başlamak bana iyi geldi bunu söyleyebilirim. Ömürlük 2 eczacımız sonunda (!) emekli olmuş. Bana meslektaşlarıma büyük bir eziyet olan bir bölümümüz vardı, sarf malzeme. o kısım sonunda eczacılardan alınmış. Bu zaten başlıbaşına harikulade bir haberdi benim için. Çünkü bu sene görevlendirme bana yapılacaktı. Hoş hala eczaneye bağlı bu bölüm de, ama en azından işi biz yapmyoruz artık..

Oğluma bulduğum bakıcıdan memnunuz. Biz yokken de varkenki gibi iyi baktığını umut ediyoruz.

Beslenme konusunda iyice sıyırdığımı buradan sizlere duyurmak isterim. Yediğim her şeyin mutlaka bir besin değeri olması gerekiyor (bu aslında benden ziyade oğlum için ama artık yemekleri birlikte yediğimiz için bize de oluyor). Mesela bir çorba mı yapacağım, ya da bulgur pilavı mı yapacağım, içine evde ne varsa katıyorum. Bundan B vitamini alalım, şundan protein alalım, bundan lif alalım vs. Çerezlerde bile şundan kalsiyum alalım falan gibi düşüncelerle alım yapıyorum. Fena da olmuyor gerçi, çekirdek ailemizle güzelce beslenmiş oluyoruz. Evcini ve portakalagacina epey sardım o yüzden. Deneyip beğendiğim tariflerini paylaşırım zaman içinde.

Dizi ve film keyfimize asla sekte vurmadık sevgili okuyucular :) Ama kitapta o kadar da başarılı olamadım itiraf ediyorum. Yazlıkta Çınarı anneannesi ve babaannesine satmayı başardıkça karı-koca sahile inip şezlonglarda uzanırken kitaplarımızı okuduk tıkır tıkır. O kadar çok keyif aldım ki o anlardan, belki de her okuduğumu çok çok beğenmemdeki en büyük neden buydu bilmiyorum. Neler mi okudum? Mesela Ayşe Kulin'in dibine vurdum diyebilirim. Oldum olası çok sevmişimdir kitaplarını. Son çıkardıklarıyla pek ilgilenememiştim. Onları aradan çıkardım mesela :) Umut, Veda, Hayat ve Hüzün şimdi aklıma gelenler. Aklından bir sayı tut ve Kayboluş da kuzenden araklayıp bir çırpıda okuyuverdiklerimden. Filmler için bir facebook girişi yapmam lazım. Unutmamak için sıklıkla girip flixterda güncelleme yapmaya çalıştım çünkü. Son haftalardan aklımda kalanları yazayım hemen : Crazy, stupid, love (eğlenceliydi, 4 puan verdim 5 üzerinden), The skin i live in (güzel, 4 puan), Hangover part 2 (eh, 3 puan). devamı en kısa zamanda açıklamalarıyla..

Okumayı ve yazmayı çok seviyorum. İletişim insanıyım derdim kendime ama konuşma konusunda çok beceriksizim. yazarak ifade etmeyi seviyorum. paylaşmayı seviyorum. tekrar yazabildiğim için çok mutluyum. filmler, kitaplar, hayattan ve düşlerden hikayelerle yeniden hayat bulmayı diliyorum :) herkese merhaba..