30 Ekim 2007 Salı

Tatil mi dediniz?

Haftasonu tatili 3 gün olacak yaşasın dediler. Vallahi hiç anlamadım. Tatil mi haftaiçi mi, iyi mi kötü mü, dinlendim mi yoruldum mu bilemedim. Kalabalıktık yine.. Aslında seviyorum böyle hırala gürele ama yoruluyorum bu da bir gerçek..

Kayınvalidemler geldiler haftasonu. Hatta kayınvalidem ve kayınpederim haftaiçinden gelerek ananade kaldılar. Haftasonu görümcem de katıldı. Kayınvalidemler bize geçtiler, görümcem ananede kalınan yerden devam etti :)

Tabi kalabalık bizde olunca kahvaltılar akşam yemekleri falan bizde yendi. Ben, hımbıl, güzel güzel kahvaltılar hazırladım. Akşam yemeği için kolay olsun diye balığı tercih ettim yine. Bu sefer de resim çekemedim. Ama bugün alabilir de resimlersem çok süper olur. Özellikle mezgit ve barbunu tercih ederim balık konusunda. Evde yaptığımda hem kokusu çok olmaz hem lezzetini pek severiz hem de şekil icabı çok güzel olur.

Balıkları mısır ununa buladıktan sonra başları tavanın geniş tarafına, kuyruklarıysa tavanın merkezine gelecek şekilde inci gibi dizerim. Balık tavasının özel düz kapağıyla kızarınca çevirir pasta gibi servis ederim :) Herkes bu görüntüye bayılır.

İşte kayınvalidemler gelince de bu yöntemi tercih ettim. Güzel oldu. Allahtan mutumuz (mutfağın küçüğü bizimki) yemek masamıza yakın da getir götür işlerinde çok yorulmadım :)

Aaaa saat 5 olmuş. Hemen çıkmam lazım :)

29 Ekim 2007 Pazartesi

29 Ekim





Cumhuriyet Bayramımız kutlu olsun..

25 Ekim 2007 Perşembe

Korku filmleri

Öykücüm, bugün sırf senin için girdim bloguma. Aslında sık sık girip senin ve diğer sevdiklerimin yazılarını okudum tabi ama kendi bloguma yazacak kadar vakit tanımadım kendime.

Hani beni sobelemiştin ya, belki de unutmuşsundur yıllar oldu nerdeyse, eh işte onu yazmak için geldim :)

Bu şekilde biraz zaman da kazandım aslında çünkü konu zordu. Korku filmlerini sevmeme ve son yıllarda nedense bir gözüm kapalı izlememe rağmen şöyle uzun soluklu düşünsem de çok korktuğum 3 film getiremedim aklıma.

İnternette ufak çapta bir araştırma bile yaptım senin için :)

Yazını okuduğumda aklıma gelen tek film "Perili Ev" idi. Bu filmi de şimdi seyretsem korkmam belki ama ilk seyrediş zamanım ilkokul çağımın masum hallerine denk düştüğü için pek bir korkmuştum. Konusunu tam hatırlamamakla birlikte korku filmlerinde sıkça kullanılan 3 katlı büyük eski bir evde geçiyordu hikaye. Uzun merdivenlerin başında birdenbire beliriveren boş tekerlekli sandalyeler, biri sürekli vuruyormuşçasına sesler çıkaran borular, tek başlarına zıplayan toplar falan filan.. Meğer eski zamanlarda orda yaşayan ailedeki baba, oğlunu bir küvette boğarak öldürmüş. Çocuk direnirken borulara vurduğu içinmiş o sesler falan. Tek hatırladığım da bu. Ama o zamanlar çok korkunçtu öykücü abla :)

Bu arada film o kadar eski ki internette yaptığım araştırmada benim seyrettiğim Perili Ev'i bulamadım. Onun üzerine bir sürü çekilmiş.. :)

İkinci olarak aklıma gelen "Ringu". Bu da son yıllarda bizi güzeller güzeli Naomi Watts ile tanıştıran Ring filminin asıl olanı. Japon yapımı. Hani film sonrasında bu da çok korkutmuyor belki ama seyrederken bir hayli gerildiğimi hatırlıyorum.









3. olarak ne söylesem bilemedim ya. Aklıma gelirse yazacağım ama :)

Bu iki film yeter de artar zaten bana. :)
Bırrr!!

Evet 3. film olarak Descent'i yazabileceğime karar verdim. Aslında genel olarak hiçbir filmden sonra aman da şöyleydi böyleydi diye korkmuyorum. Varsa yoksa film esnasındaki gerilimim ve ürkekliğim. Film sonrasında aslan kesiliyorum :))

Neyse Descent'ten de bahsedeyim. Bir grup mağara meraklısı arkadaş bir mağaraya girip keşfe çıkıyorlar. Tabi bir zaman sonra yollarını kaybedip mağarada kısılı kalıyorlar. Çıkış yolu arama esnasında mağarada yalnız olmadıklarını anlıyorlar falan filan.. Mağaradaki insanımsı yaratıklar beni çok germişti..

21 Ekim 2007 Pazar

Harry Potter

Haryy Potter bitti..

7. ve son kitap bitti.. Ölüm Yadigarları.

Bitti ama bende kitap okuma istediğini de aldı gitti.

Tüm seriyi bitirdim çünkü. Büyük bir heyecan içinde bitirdim. Sonunu düşünmeden okudum bitirdim. Kitabın kapağını ilk açtığım andan itibaren bir an önce okumak için adeta çıldırdım ve yavaş yavaş sindire sindire fikriyle savaş içinde olarak bitirdim.

Şimdi uzunca bir zaman için kitap okumak istemiyorum. İçimde hala büyük bir heyecan var. Bu heyecanı şimdilik başka bir kitapta bulabileceğimi sanmıyorum..

Bir de çocuk kitabı diye bütün bir seriyi küçümseyenler var. Anlayamadığım insanlar..

Dünyayı kurtarmıyoruz içindeki bilgilerle. Sihir, büyü.. Gerçekçi olmayabilir. Ama bir kere gerçekliğin içine girdiniz mi gerisi yalan oluyor. Önemli olan gerçek olmayana inanmak ya da inanmamak değil. Ufkunu genişletmek, mucizeye inanmak.. O kadar da zor değil..

16 Ekim 2007 Salı

Rahatlamıştım

Blog tarihimde en uzun yazımı yazmışım. Amma da dolmuşum. Okurken bana acımayın lütfen :)

Güzel şeyler de yazacağım ama önce resimleri ayarlamam lazım. Mesela henüz okuduğum kitaplardan bahsedemedim. Onların resimleri sorun değil gerçi..

Seyrettiğim filmler için güzel kareler bulmam lazım. Bir de Harry Potter fırtınasından bahsetmek isterim :)

Tatile gitmeden ideefixe ten ısmarlamıştım. Ben tatildeyken kargo geldiğinden tatile götürüp de okuyamadım. Hala devam ediyor mu bilmiyorum ama ideefixe te % 25 indirimle satılmakta idi. Ben o şekilde aldım. Kampanya bittiyse ilknoktaya da bakabilirsiniz. Orda da % 20 indirimli idi..

Neyse bir yandan okumak için çıldırırken bir yandan da öykücümün yazdıklarını düşünüyordum. Ha bu arada sevgili öykücüm pasını aldım, aklımda, en kısa zamanda cevaplayacağım ama okumuşsundur stresden ölmek üzereyim bu aralar. İşte sonunda merakıma yenik düştüm ve kitaba başladım hatta 200 ü falan geçtim. Nöbettir falan derken evde çok kalamadığımdan henüz bitiremedim ama çok güzel gidiyor bunu söyleyebilirim. Çakılcım sen de en son dördüncü kitabı okuyordun bitirebildin mi bilmiyorum, gerçi önünde bş ve altı da var yediden önce. Onlar da çok güzel, önceki kitap yorumlarımdan okumamışsındır büyük ihtimalle. Sonundan bahsetmiştim çünkü. Merak edersen bakabilirsin buralardan Zümrüdüanka ve Melez Prens.

Son zamanlarda neredeydim

Merhaba sevgili takipçilerim.. O kadar uzun zamandır yazamadım ki hala takipçim olup olmadığından emin değilim aslında..

Başım her zamanki gibi belada. Yine anlatacak çok şeyim, dalacak çok insanım, parçalayacak çok başıbüyüğüm var. Hep güzel şeylerden bahsedebilsem keşke. Mesela dün sonunda Ratatoulle'i seyredebildik Badem'le. Büyük bir hevesim de vardı güzel güzel anlatayım diye. Anlatacağım da ama ruhum o kadar sıkıldı ki..

Geçen hafta izindeydim bildiğiniz gibi. Öpüşen balıklarla geçen güzel bir tatil geçirdik Badem'le.

Dönüşümüzse tam bir kabustu. İşe Pazartesi günü öğleden sonra başladım. Masamın üzeri gelen malzeme faturaları, kontrol edilmesi gereken reçeteler, talep edilmesi gereken ilgisiz dilekçelerle dolu..

İlk gün zaten problem çözmeyle geçti. Bir de nöbet sırası bana gelmiş, bütün hafta ben nöbetçiymişim. Nöbet dediğim de icap nöbeti. İcap ettiğinde gelip eczaneyi açıyoruz yani. Dün iş çıkışı bir de pilates kursum vardı. Dışarda acaip bir yağmur var. O kadar ki kurs çıkışı Badem gelip beni alamayabilir, taksi çağırıp gideceğim. Neyse Dakyüz arabayla gelmiş o gün, o bırakmak için ısrar edince onunla eve döndüm. Eve girdim tak telefon çaldı. İş yerinden arıyorlar. Işıklar açık kalmış!!

SSK dönemindeyken her tarafı eczane olarak kullanılan ve eczane için yapılmış 3 katlı koca bir eczane binamız var. Hala da eczane binası olarak geçer. Ama biz ikinci katta tıkıldık kaldık. Üst katımızı arşive alt katımızı da sigorta servisine verdiler. Alt kat komşumuzla problemimiz yok, giriş çıkış kapılarımız ayrı çünkü bağlı bulunduğumuz kurumlar da ayrı. Onlar SSK, biz S.B.

Ama üst kat komuşumuz feci. Daha önce de yaşanmış bir vukuatımız var kendisiyle. Bunlar da hep seni mi buluyor diyeceksiniz. Hayır, ben onları buluyorum. Salaklığa ve haksızlığa tahammülüm yok çünkü..

Neyse, dün akşam, vukuat 2, üst kat komşumuz kendi mekanının ışıklarını ve camlarını açık unutmuş! Yağmur deli gibi. Mekan da arşiv mekanı. Sırf kağıt yani. Su görse ziyan olup gidecek. Ama yukardaki o kadar büyük insan ki ( yukarda ya, kendini harbi üst mevkilerde zannediyor) camları falan kapatmadan iş yerini terk edebiliyor. Bizim mekan da eczane. Başka bir deyişle para. Yani büyük sorumluluk.. Dolayısıyla pek bilinçli ve sorumlu üst kat komşumuzla mecburiyetten aynı kapıyı kullansak da tek anahtar bizde. E cam açık ne olacak. Nöbetçi eczacı var ya, o çağırılıacak cam kapatmak için. Ben yani. Bir numaralı amele.

Giderim tamam, ama cam falan kapatamam ben. Kim açık bıraktıysa o gelir, ben kapıyı açarım, o camını kapatır..

"Tamam" diyor nöbetçi memur "o da gelecek zaten."

Bu arada şoförün gelip beni alması için 40 dakika kadar yağmur altında bekliyorum. Evde beklemiyorum çünkü hemen geliyorum dediler. Safım ya çünkü. İyi niyetli bir salağım. Hemen geleceklerine inanıp dışarı çıkıyorum.. Neyse 40 dakikalık ıslak bir bekleyişten sonra meşhur eczane binasının önüne gidiyorum. Güvenlikçi arkadaş da geliyor. Ona soruyorum biri gelecek cam kapatmaya değil mi diye. Evet diyor bana. Birlikte bekleşiyoruz. Aradan 10 dakika geçince ben yine aramalarıma geçiyorum. Hep cepten.. Önemli değil. Memleket meselesi ya hemen çözmem lazım..

Meğer cam kapatmaya gelecek arkadaş, benle bekleşen güvenlikçi arkadaş! Ama memleketim insanı o kadar akıllı ki beni beklediğinin farkında değil!

Neyse bu konuyu da hallediyoruz. Kapıyı açıyorum. Güvenlikçi arkadaş ışık ve camları kapamaya gidiyor. Aradan 5 dakika geçiyor bir gelişme yok. Merak edip merdivenin altına gidiyor ve sesleniyorum. Yukarda bir kişiden fazla var. Sesler geliyor..

Meğer üst kattaki süper zeki komşumuz temizlik personelini kendi yerine odasında bırakıp işlerini ona devrediyor. Bizim safko da, üç kuruşluk maaşını kaybetmek korkusuyla amirinin sözünü dinliyor ve hiç işi olmamasına rağmen evrak düzenlemeye çalışıyor.

İşin acısı, bu dahi ayıcık arandığında bu konudan bahsetmiyor ve ben boşu boşuna özel yaşantımın 1,5 saatini hastane yollarında, sinir hastası olma yolunda harcayıp gidiyorum. Islanmışım ona mı yanayım, nöbetçi eczacıyım ama ilaç vermek yerine her türlü ıvır zıvır için bile nöbete çağırılabiliyorum ona mı yanayım, bu konuda koltuk meraklılarına tutanak tutup yolluyorum ama olumlu bir sonuç alamıyorum ona mı yanayım, sıcacık evimde oturup güzel güzel filmimi seyredememişim ona mı yanayım, o saate kadar aç kalmışım ona mı yanayım?

Bütün yaşadıklarım bundan ibaret de değil.. Bugün, işe başlamışım izinden sonra daha ikinci günüm, farkeder mi ayrı, her zamanki gibi mesai saatim bitince 17:00 da işten çıkmışım. Durakta minibüs yok. Mecbur taksiye atlamışız arkadaşla, çarşıya ineceğiz. 5 dakikalık çarşı ama biz daha ulaşamadan tak telefon. Nöbetçi memur yine nöbetçi eczacıyı arıyor. Yine ne var? Bir serviste ilaç bitmiş. Ne ilacı? Öksürük ilacı. Hayata haiz değil yani. Üstelik bugün aynı servise bir kaç şişe söz konusu şuruptan vermişiz. Ama olmaz diyor hemşire. O başka hastanın. Bir gece bir ölçek alıp idare edemeyiz. Niye?

Kılsınız çünkü kardeşim! O yüzden idare falan edemezsiniz de bu kıllık nereden geliyor onu anlayamadım.. Her türlü yardımı gösteriyoruz biz size. İlaçları tanımıyoruz diyorsunuz her birine ayrı ayrı poşet hazırlayıp üzerlerine isimlerini yapıştırıyoruz. Muadil ilaç bilmiyoruz diyorsunuz. Hepinizin elinde vademecum var oysa. Ama bakması zor geliyor. Neyse o da problem değil. Eczacı olan biziz. İlacı biz biliriz doğru deyip güzel bir muadil listesi hazırlıyoruz. Üstelik liste iki şekilde işliyor. İkisi de alfabetik. Birinden her ilaca tek tek bakıp muadillerini bulabiliyorsun diğerinden bir bakışta bir ilacın bütün muadillerini görebiliyorsun. Ama o da yetmiyor. Niyeyse anlayamıyorlar bir türlü..

Bu arada ben hala şoför bekliyorum. Bu sefer akıllıydım oysa, şoför gelmeden evden dışarı çıkmayacaktım. Ama aksilik bu ya, bu sefer evde yakalamadılar beni. Zaten dışardayım. Gelen şoförü haşlıyorum. Ama aslında onun hatası değil. Sonuçta hastanede tek nöbetçi şoför var ve bir hastayı hastaneye yetiştiriyor. Benimki mesele değil zaten de mesele ediyorlar işte. Neyse özrümü de diliyorum şoförden ama sinirlerim bozulmuş bir kere. Koca bir hüngürt çekip ağlıyorum. Deli gibi. Susturabilene aşkolsun. 1 senedir yaşıyorum işte ben bu problemi.

Yarın yine dilekçe günü. Zaten iş yerinde olmasa bile aşağı yukarı her gün bir yere dilekçe yazıyorum. Bir firmanın malı mı kusurlu, şapırt dilekçe, kargolar geç mi getirdiler, şapırt dilekçe. Adım dilekçeçi eczacıya çıktı. Ha bir de sıfırcı perihan var. O da benim! Adım perihan değil ama perihanın da bir mazisi var benim için :) O yüzden sıfırcı perihanım.

Yarın da eczaneleri teftişe çıkacağım. Bu sinirle kimle kapışacağım bilmiyorum. Çünkü eminim bir sürü aksaklık bulacağım ve tutanak yazmak da sıfırcı perihan ve dilekçeci eczacı olarak bana düşecek. Ne diyeyim hayırlısı..

12 Ekim 2007 Cuma

Öpüşen balıklar

Bu seneki yaz tatilini eşimin izni olmadığı için kısa tutmak zorunda kalmıştık. 1 hafta yetmedi tabi. Kış tatili olarak geçen (eşimin iş yerinde) ekim ayı içinse çok güzel planlarımız vardı. Geçen seneki gibi Fethiye'ye gittik. Fethiye'nin o güzelim koylarından birine kurulmuş ve hatta koyu kapatmış olan Hillside Beach Club'a gittik ikinci defa..

Deniz o kadar güzeldi ki, balıkların serbestçe gezdiği sulara atlıyordunuz. Derinlik ölçemeyeceğiniz bir metrede olmasına rağmen hem dipteki kayalar hem de balıklar sanki elinizi uzatsanız değecekmişsiniz gibi. Deniz çok temiz ve berrak çünkü. O temizlik bizim memleketimizde kalmadı işte artık :(

Badem o kadar balığın içine atlamaktan çekindiği için zaman zaman yemekten balıkları düşünerek aşırdığımız simit ve ekmekleri balıklara atarak onları atlayış bölgemizden uzaklaştırmaya çalıştık. Manzara inanılmazdı. Sanki karşımızda bir insan var ve ekmek verdiğimiz için bize öpücükle teşekkür ediyor :) Balıklar ekmeklere ulaşmak için birbirlerinin üzerinden atlayıp öpücük vere vere yediler ekmek ve simitlerini.

Otele gelince, efendim otel bir yamaca basamak şeklinde sıralanmış odalardan oluşuyor. Deniz kıyısındaysa restoranlar ve şezlonglar var tabi ki. Her gece animasyonlar çeşitli oyunlar da oluyor. Biz hepsine katılamadık çünkü yaz bekarı gibi gittiğimden gündüz güneşlenerek bronzlaştığım yerde akşamları üşümekten pek bir şey yapamadım. Aslında bu biraz da benim densizliğimdendi belki. Çünkü ben kot pantolon ve polar ceketle ortalıkta dolaşırken Badem şort ve penyeyle geziniyordu :)

Gittim, gezdim (oh!), geldim..

İşte geldim burdayııııım! :)

Önce herkese iyi bayramlar diliyorum..

Giderken iki satır yazacak vakit bulamadım, birden bire gittim gibi oldu böylelikle. Oysa gidiş aşaması oldukça uzun ve stresliydi. Gidiş kararı ve iş toparlaması yani.. Yoksa yollar gayet iyiydi. Hele tatil.. Anlatacak çok şeyim var :)

Öykücümün iki kitabını okuma firsati buldum böylelikle. Bir sürü film de seyrettim. Dedim ya anlatacak çok şeyim var ama önce biraz dinlenmeliyim..

Çakılcım iyi dileklerin ve beni merak ettiğin için çok teşekkür ederim. Özledim hepinizi. Sayfalarınızı okumak için sabırsızlanıyorum.

Önce dinleneceğim ama. Yarın tekrar yazacağım..

:)

1 Ekim 2007 Pazartesi

Hadi bakalım buyrun

Haftasonu arkadaşlarla birlikte iki film birden yaptık. Ama öyle bildiğiniz iki film birdenlerden değil. Biri Hostel Part:2 diğeri Planet Terror.

Buyrun okuyun..