30 Haziran 2008 Pazartesi

Suspiria, 1977 (7,3)


Haftasonu oturduk Suspiria'yı seyrettik. Benden eski bir film, 1977 yapımı. Aslında itiraf ediyorum, niyetimiz bu filmi seyretmek değilmiş. "Miş" diyorum çünkü eşim eski ama güzel bir korku filmi getiriyorum diyerek kendi de farkında olmadan başka bir film getirmiş. Yani düşündüğü film bu zannediyormuş ama o da yanılmış. Diğerini başka bir zaman seyredeceğiz artık. Onun vesilesiyle Jessica Harper'la tanışmış olduk. Aslında çok tanıdık bir yüz. Bir sürü de filmi var ama bayağı eskiler. Yeni filmlerden, ki o bile eskidi, Minorty Report'ta da oynamış aslında.

Neyse filmimize gelelim;



Suzy Bannion (Jessica Harper) uçaktan inince taksi aramaya başlar. Bu arada yağmur başlamış ve sırılsıklam olmuştur. Sonunda bir taksiyi çevirebilir. Adresi verir ve arkasına yaslanır.

Gideceği yere ulaştığında kapıdan daha sonra isminin Pat (Eva Axén) olduğunu öğreneceğimiz genç ve güzel bir kız çıkmaktadır. Dışarıda acaip bir fırtına vardır. Genç kız bir şeyler söyler içerideki birisine ve adeta kaçar oradan.

Suzy taksiciye beklemesini söyleyerek kapıya yanaşır ve zile basar. Kendini tanıtır ve içeri girmek ister. Ancak karşı taraftan gelen ses onu tanımadığını ve içeriye alamayacağını söyler. Suzy birkaç kere daha denese de içeri giremeyeceğini anlar ve taksiye binip geri döner.






Bu arada Pat şehirdeki teyzesinin evine gitmiştir. Çok korkmuş bir hali vardır. Teyzesi onu odaya çıkartıp dinlenmesini tembihler. Pat odaya girer ve kapıyı kilitler. Her şey ona korkutucu gelmektedir. Cama yaklaşınca karşısında bir şey görür. Alev gibi iki göz ona bakmaktadır. O kaçamadan pencereden iki el çıkar ve Pat'i boğmaya başlar. Bu arada Pat'in teyzesi çığlıkları duymuş ve kapıyı yumruklamaya başlamıştır. Ama kapı kilitlidir ve açamaz. Yardım istemek için apartman içinde dolanırken yukarıdan Pat'in cesedi düşer. Kırılan cam parçaları teyzenin de sonunu getirecektir.
Ertesi gün Suzy yine yollara düşer ve aynı yere gider. Burası Suzy'nin yeni kayıt olduğu bale okuludur. Kapıyı Miss Tanner (Alida Valli) açar. Suzy kendini tanıtır ve içeri alınır. Miss Tanner bale öğretmenlerinden biridir. Suzy'i okul müdür yardımcısı Madam Blanc'ın (Joan Bennett) yanına götürür. Madam Blanc Suzy'yi beklemektedir.
Suzy'nin odası henüz hazır olmadığından Madam Blanc ona birkaç gün Olga'nın evinde kalmasını söyler ve ders için hazırlanmak üzere giyinme odasına gönderir. Suzy burada arkadaşlarıyla tanışır. Olga (Barbara Magnolfi) ve Sara (Stefania Casini) bunlardan ikisidir.



Suzy gün geçtikçe Sara ile yakınlaşır. Sara Pat'in çok yakın arkadaşı olduğunu ve son günlerde çok garip davrandığını söyler. Suzy okula ilk geldiğinde kapı ziline cevap veren de aslında Sara'dır.
Suzy okulda dolaşırken temizlikçi kadına rastlar ilk günlerinde. Bundan garip bir şekilde etkilenir ve kendini çok kötü hissetmeye başlar. Dans bile edemeyecek duruma gelir ama Miss Tanner ilk dansını görmekte ısrar eder. Birkaç figürden sonra Suzy yere düşer. Ağzı ve burnu kanamaya başlar. Doktor ona özel bir diyet verir ve önemli bir şeyi olmadığını söyleyerek gider. Bundan sonra Suzy'nin odasına her gün tepside özel yemekler ve bir bardak şarap gelmeye başlar.
Suzy yemeklerini yedikten sonra hemen uyur. Kendisine bir türlü engel olamaz. Hatta Sara gelip onunla zorla konuşmaya çalışsa da etkili olamaz. Suzy hep uyur. Ve bir gün Sara da ortadan kaybolur.
Suzy Sara'nın daha önce bahsettiği arkadaşı Daniel'i (Flavio Bucci) arayıp bilgi almaya karar verir. Sara cadılardan bahsetmiştir. Daniel da bunun doğru olduğunu söyler. Bale okulu eskiden cadı olduğuna inanılan Helena Marcus'a aittir. O öldükten sonra bale okulu olarak kullanılmaya başlanmıştır. Suzy'nin kafası iyice karışır.
Okula döndüğü zaman Sara'nın onu uyandırmaya çalışırken söylediği şeyleri azar azar hatırlamaya başlar. Sara'ya göre öğretmenler hergün 21:30 da okulu terkedip evlerine gitmektedir. Ancak Suzy ayak seslerinden öğretmenlerin dışarıya değil içeride bir yerlere gittiğini farkeder. Sara kaybolmadan önce öğretmenleri takip etmeye karar verirler. Ancak şimdi Sara yoktur ve Suzy bu işi tek başına yapacaktır.
Düşündükçe okula ilk geldiği gün Pat'in söylediği iki kelimeyi hatırlar. "Sır" ve "süsen". Bu henüz onun için anlamlı değildir ama koridorlardan ve odalardan geçtikçe anlamını bulacaktır.
Suzy sonunda değişik bir odaya gelir. Bu oda halıyla kaplı olduğu için duydukları ayak sesleri burada son bulmaktadır. Oda çok değişik bir odadır. İçindeki eşyalar, duvarlarındaki resimler hep farklıdır. Ve birden duvardaki süsen çiçeklerini görür Suzy. Ve birden hatırlar Suzy. Pat çıkarken sırdan bahsetmektedir aslında. İçerideki birine seslenerek sırrı çözdüğünü, bunun için gizli odadaki mavi süseni çevirmesi gerektiğini söyler.
Suzy hemen gider ve mavi süseni çevirir, bir kapı açılır o an. Suzy içeri dalar ve ilerlemeye başlar. Perdelerin arkasında kalarak görünmeden ilerler. Bir odada Miss Tanner, Madam Blanc ve okuldan tanıdığı birkaç kişi daha vardır. Helena'dan ve gücünden, Amerikalı kızdan, yani Suzy'den ve onun ölmesi gerektiğinden bahsederler. Suzy kaçmak zorundadır. En yakın bulduğu bir kapıdan içeri girer. Bu odanın ortasında bir yatak vardır ve yatakta da bir kadın...









Filmde epey gerildik itiraf ediyorum :) Aslında bıçakların sahteliği, kanın yapaylığı çok belliydi ama işte o bıçaklar saplanıp da kanlar akana kadar gerim gerim gerildik :)

Bu arada filmdeki mekanlar görülmeye değer. Öyle manzara falan değil, yanlış anlaşılmasın :) Okulun içindeki odalar, duvarlar, kapılar, odaların içindeki eşyalara kadar her şey çok orijinal :)

Daha önce de yazdığım gibi film 1977 yapımı. Dario Argento yazmış ve yönetmiş. Yazım aşamasında Daria Nicolodi de bulunmuş.

Jessica Harper gerçekten çok tanıdık bir yüz değil mi? Acaba başka nerelerde görmüş olabiliriz?

4 yorum:

Adsız dedi ki...

Aslında bu filmi de seyretmek istiyordum ve iyi etmişiz de seyretmişiz. Bundan sonra seyredeceğimiz film biraz psikopat, işkencenin gırla gittiği "Salo or The 120 Days of Sodom". Marquis de Sade'ın romanından uyarlanmış. Bakalım ne kadar dayanabileceğiz. Çok eğlenceli, hihihi :))

cinar dedi ki...

Resimlerine baktım, evet epey eğlenceli görünüyor (!) :))

Vladimir dedi ki...

Sevgili Çınar artık her pazartesi buraya bu hafta acaba hangi filmler var diye bakmak alışkanlık haline geldi. Hafta sonu istanbuldaydım, senin sayfanda imrendirdiğin filmlerden bir bölümünü bulup satın aldım ve artık 3-4 aylık bir film stoğum oldu.

Suspiria benim severek izlediğim korku filmlerinden bir kere. Dario Argento'nun abartılı korku filmlerini genelde seviyorum.

Suspiria aslında "the three mothers" isimli bir üçlemenin ilk filmi, bunu ardından 1980 de "Inferno"yu çekti, üçlemenin son ayağı ise 2007 yılında filme alındı. "The mother of tears". Ülkemizde henüz gösterime girmedi.

Adamın filmindeki aşırı renkler ve abartılı oyunculuk hoşuma gidiyor, ve ingilizce çektiği filmlerdeki diyaloglar son derece absürd. Kesinlikle bayılıyorum, tavsiye etmek istediğim bir Dario filmi de "tenebre" isimli. Mutlaka izlenmeli, kesinlikle.

cinar dedi ki...

Sevgili Vladimir,
yüzümde kocaman bir gülümsemeyle okudum yazdıklarını :) filmi ben de sevdim bi kerem :) her şey gerçekten çok farklı ve güzeldi. Dediğin gibi renklerin abartısı falan göze çok hoş geliyor.
Filmle ilgili benden çok bilgi verdiğin için de teşekkür ederim, sayende ben de öğrenmiş oldum. Bu filmleri de seyredilecek filmler arasına alıyorum! :)