25 Eylül 2008 Perşembe

The Pursuit Of Happyness



İstanbul’dayken kayınvalidemle baş başa seyrettiğimiz ilk film bu :) İlk ve tek desem daha doğru olur. Devamı gelir mi bilmem gidip geldikçe.

Badem ağlamalı bir film diye seçerek yerleştirmişti DVD’yi. Ben hemen hemen hiçbir filmde ağlamadığım gibi bunda da tek bir gözyaşı dökmedim. Ama sanırım benim homongolosluğumdan bu. Yoksa kayınvalidem basbayağı ağladı yani…

Chris Gardner (Will Smith) karısı Linda (Thandie Newton) ve oğulları Christopher’ı (Jaden Smith) güçlükle geçindirmektedir. Aslında Linda da çalışmaktadır ancak ikisinin maaşı bile bu 3 kişilik aile için yeterli değildir.



Bu yüzden Chris daima çalışmaktadır. Kendine daha çok para getirecek işler bulmaya çalışır sürekli. Daha önce bir firmayla yaptığı anlaşmayla aldığı 600 görüntüleme cihazını doktor doktor dolaşarak satmaya çalışır bu arada. Ancak elindeki pahalı cihazları satmak hiç de kolay değildir, üstelik zaman zaman çalınır da cihazlar.

Yine dara düşüp yollara satışa çıktığı bir gün tam önünde lüks bir araba durur. İçinden çok iyi giyimli biri çıkar. Chris adama ne iş yaptığını sorar ve adamın broker olduğunu duyunca hayal etmeye başlar.

Chris’in aklı broker olan Jay’de (Brian Howe) kalmıştır. Sürekli olarak onu görmeye gider. Bu arada elinde her zaman bir tane görüntüleme cihazı da olur. Bir yandan satış yapmaya çalışarak bir yandan da Jay’le muhabbeti artırmaya çalışır. Sonunda karşısına bir fırsat da çıkar.



Ama geçim zorluğu sonucunda Linda ve Chris’in arası açılmaya başlar ve Linda daha fazla dayanamayarak evi terk eder. Chris zaten aylardır evinin kirasını verememektedir ve sonunda oğlu Christopher ile birlikte kapı dışarı atılır. Birkaç gün otelde kalsalar bile sonunda oradan da çıkmak zorunda kalırlar. Bu hayat mücadelesinde düşkünler evinde kalabilmek için sıraya bile gireceklerdir.



Chris bir yandan broker olabilmek için sınavlara çalışmakta bir yandan da Christopher’ı mutlu etmeye çalışmaktadır.



Film 2006 yapımı ve IMDB’de 7,8 puan almış. Yönetmenliğini de Gabriele Muccino yapmış. Bence güzel bir filmdi. Will Smith’i de yakıştırıyorum beyazperdeye. Üstelik bu filmde kendi oğlu Jaden Smith’le birlikte oynamışlar. Jaden de acaip şeker bir şeymiş :) Ne diyeyim, mutlu sonları seviyorum! :)



Will Smith’i 1996 yapımı Independence Day’de seyrettim ben ilk olarak. Daha sonra 1997’de Men In Black’de oynamıştı. 1998’de Enemy Of The State, 1999’da Wild Wild West, 2000’de serinin devamı olarak Men In Black Alien Attack, 2001’de Ali, 2002’de Men In Black 2, 2004’te severek seyrettiğim I, Robot, 2005’te Hitch ve 2006’da (tabi bunu daha yeni seyrettik :) ) The Pursuit Of Happyness’ta seyrettik. 2007’de yine beğendiğim I Am Legend’da karşımıza çıktı. Bu arada 2008’de Hancock’ta da oynadı ancak onu seyretme fırsatımız olmadı henüz.



Thandie Newton’dan en son Run Fatboy Run’da bahsetmiştim. Aslında benim için hikayesi 1994 yapımı Interview With The Vampire ile başlıyor, o filmi de epey unuttum, tekrar seyretmem gerek. 2004’te 3 dalda Oscar ödülü alan Crash’te de oynamıştı. Oscar ödüllerini çok anlamıyorum doğrusu ama bu filmi çok beğenmiştim ben de.

1 yorum:

SERAP dedi ki...

Evlat sorumluluğunun ne olduğunu çok iyi anlatan bir film.Ben bu filmden sonra rubik küplere çok meraklanmıştım ama hiçbir zaman başaramadım.