25 Haziran 2007 Pazartesi

saat sabahın 7:50 si..

Saat sabahın 07:50 si.. Son zamanların en geç kalkış saati.. Tam da güzel günler yakındır felsefesine sarılınmış, rahat bir oh çekilip koltuğa kurulunmuştu bir önceki gün. Ama kuruluş o kuruluş ki film üstüne film derken (Stranger Then Fiction, Dead Silence ve Death Note) Badem'le gece yarılarına kadar gözlerimizi yormuşuz. Affedilebilir bir durum yani..

Kalktım, kitabımı okudum biraz. Ferrarisini Satan Bilgeden "bilgelik" kazandıktan sonra İhsan Oktay Anar'ın Amat'ına bindim. Gemideyim şimdi. Birkaç reisle deli Süleyman var. Bi de marangoz vardı pis cenabet bişi ama aklandı paklandı sonra. Şimdi nerde bilmiyorum. Amat'ın bir köşesinde öyle kalakalmışım.

İhsan Oktay Anar'ı binbir türlü garip kelimeleriyle okumak zor olsa da tarzı sevilir. Ben Badem dolayısıyla tanıdım. Hatırlıyorum da Yüzüklerin Efendisi gibi ama biraz değişik diye tanıtmıştı ilkten. O gazla Puslu Kıtalar Atlası'yla Efrasiyab'ın Hikayesi'ni okumuşum..

Bu kitap okuma zamanlarım gün bitiminde iki aferin bile kazandırdı bana, kendim tarafından :) Kitap sonrasında akşam için sabahın köründe yapmış olduğum yemekle de 5 pekiyi kazanıldı. Ama +/- sütununda eksiler de mevcuttu. Hem yap hem memnun kalma. Bu nasıl işti?

Öğleden sonra büyük bir heyecan ve sıcağın etkisiyle neredeyse yarı baygın halde kuaföre gidilmiş ve hatta örnek olsun diye Winona Ryder'ın resmi bile götürülmüştü. Sonuç tam bir hüsran olmasa da idare ederdi. Yine de mutsuz değildim çünkü artık farklı bir felsefem vardı, bok böcekleri bile rahatsız edemezdi artık beni.

Eve gittim. Badem saçlarımı görünce havalara uçtu. Hemen inmesin diye "aslında bu siyah değil kahverengi" diyemedim, nasılsa birkaç hafta belki de gün sonra kendi de anlayacaktı. Şimdi hevesini kırmaya gerek yoktu. Badem. Çocuklara has bir hevesi ve mutluluğu olan, yufkayürekli badem. Onu üzmeye gerek var mıdı? Yoktu..

23 Haziran 2007 Cumartesi

saat akşamın 8'i

Saat akşamın 8'i. Bademle birlikte, yıllık izinlerimizde gittiğimiz tatil yerlerindeki muhteşem deniz manzaralı, leziz yemekleriyle ünlü lokantaları aratmayacak, yalı caddesindeki açık havada, engin deniz manzaralı masamızda oturuyoruz. Ben deli gibi açım. Ama Badem demlenmek istiyor önce. Demlensin, ben de manzaranın keyfini çıkartır açlığımı bastrırırım biraz.
Masamız Badem'in sipariş ettiği peynir, kavun, kırmızı biber salatası(ya da turşusu), patlıcan salatasıyla donatılıyor birden. Badem'in aslan sütü de masadaki yerini almış. Ben masadakilerin çeyreğini mideme indirmişim bile, diğer çeyreği de tabağımda.

Birden telefonum çalıyor. Susmayı hiç beceremeyen telefonum. Yok canım diyorum, sülük bankacım değildir. Neredeyse bütün bir gün aramadı. Açıyorum telefonu. Sülük bankacım değil. Güzel bir oh çekiyorum. Sonrası dumur. Sülük bankacımın arkadaşı bok böceğiymiş arayan. Badem'in kuzenini istiyor bu sefer telefona.. Yine isim ve soyismiyle. Şaka mı bütün bunlar diye düşünüyorum. Ama hayır şaka değil. Ben kendim genel müdürlüğü bizzat aradım. İtiraz eden olmadı. Biz böyle aramalar yapmıyoruz ya da sizi aramadık diyen olmadı. Sistemden telefon numaramın yanına artık aranmak istemediğimi belirten not koyduklarını söylediler bana. E o zaman bütün bunlar ne anlama geliyordu? İlkten dumurla biraz saçmaladım sanırım. Sonra toparladım ve alakasızlığın alakasını anlatmalarını istedim. Bişiler anlattılarsa da ben dinlemedim ve anlamadım. Artık çok sıkılmıştım. Üstelik bu sefer işyeri gibi sıkıcı ve kapalı bir yerde de değildim. Manzaranın keyfini çıkartırken açlıktan ağlayan mideme emzik veriyordum. Şimdi sırası değildi.

Keyifler bozulmamalıydı ve ben sakin olmalıydım. Bunu başardım da! Sakinliğimi koruyarak beni bir daha aramamalarını rica ettim. Rica ettim evet çünkü o an için elimden daha iyisi gelmiyordu ama yine de bu olay burda son bulmalıydı..

Hikayemin sakinleştirici gerçeğini farkettim birden. Okuduğum kitap bana da Julian'ın bulduğu gibi bir bilgelik mi katmaya başlamıştı? Yok canım daha neler.. Ama yine de sanki başka bir farkındalık vardı bende. Bu kitap başkalarına da tavsiye edilmeliydi. Hatta öncelikle Badem'e. Onun da hayatına dair değiştirmesi gereken çok şey vardı. Ama zor değildi hiçbiri de. Temelde sevmek ve mutlu olmak vardı ne de olsa..

Ferrarisini Satan Bilge'yi siz de okuyun derim..


22 Haziran 2007 Cuma

tatil planlarım

Az önce sülük bankacımdan bahsederken kendimi konuya o kadar kaptırmışım ki iyi şeyleri yazmayı unutmuşum. Tatil için bissürü planım vaaaaar! :)

Aylar öncesinden aldığım bıcı bıcı bikinilerim, pareolarım ve hatta cin alili plaj havlum bile var :) Bu sene koca ayak paletlerimi atacağım ama. Denizden hep korktum şimdiye kadar.. Sahil kasabasında yaşıyoruz ama yazın köyden denize inen, yüzme bilmeyen o kadar çok insan var ki, küçüklüğümde gözümüzün önünde boğulan onlarca çocuk oldu. O yüzden zamanında yüzme yarışmasında birinciliğim bile olsa o günlerden sonra hep korka korka girdim denize. İşte onların sonunda da ayağıma bir palet yapıştı ki sormayın. Ha tatillerde teknelerden paletsiz atladım yüzdüm falan ama yine de ilk girişte kortum.

Ama geçen sene öyle güzel geçti ki tatil.. Gittiğimiz yer çok güzeldi ve o güzelliğe koca paletlerle dalacak durumum yoktu. Son tatil haftamızı paletsiz geçirdim yani :)) Bu sene götürmeyeceğim o yüzden..

Sonracıma, penye elbiseler aldım bissürü. Hem de pazardan 3,5 milyona. İşte o yüzden her pazar yoklama veriyorum burdaki pazarımızda :) Bi de altına şöyle allı pullu (yok yok sade) bi sandalet alabilirsem değmeyin keyfime!

Bu arada tatilde okuyacağım kitapları bile ayarladım. Öykücüm Agatha Christie'yi çok sever. Ben de birkaç kitabını okumuştum daha önce. Öykücüm de anlattıkça anlattı hevesimi kabardı. Girmişim ideefixe e (hey, bu reklam sayılmaz değil mi?) hem de % 35 li indirimleri görünce gözlerim dönmüş, bissürü kitap almışım :) Bu gazla eve gidip kütüphane listemizi güncelledim. Sürükleyerek eşimi de götürdüm kütüphane odamıza, ben okudum o yazdı. Okumadığım kitaplar da var hala kütüphanemizde ama olsun, Agathaları da çok istiyordum. Tatile kadar dayanabilir miyim bilmiyorum ama olsun, onları okusam da okumadığım biiiiiiiiiirsürü kitabım vaaaaaaar :))

sülük bankacım

Canım çok sıkıldı yaaaaaaaaa :(

Hava çoook sıcak. Tepemdeki klima tam anlamıyla "üf"lüyor. Tıpkı 2 yaşında üflemesini bilmeyen ya da yeni yeni öğrenen bir çocuk gibi. Sıcaktan kendimden geçmek üzereyim ama masamda tonlarca iş var. Kendime plan program yapayım diyorum, her seferinde engelleniyorum. Zırt pırt çalan telefon ve kapı yetmezmiş gibi salak sülük bir bankacıyla kavga etmemden ötürü bana gıcık olması ve her yarım saatte bir telefonumu çaldırarak sinirlerimi tepeme çıkarması da cabası..

2 gün önce cep telefonum çaldı. Açtım, annemi istediler. Annemi derken ismi ve soyismiyle falan istediler yani. Belli ki tanıyorlar. Kimsiniz neden aradınız falan derken bankadan aradıklarını öğrendim. Kampanyamışmış karmıymış neymiş bissürü hikaye anlattı adamın teki. Usulünce annemin ilgilenmeyeceğini söyleyerek telefonu kapatmaya çalışsam da ısrarcı sülük adam anlattı da anlattı. Annemden geçip bana döndü bu arada. Aman o ilgilenmezse size anlatayım falan fismekan. Yok dedim dinletemedim. Ama benim de sınırlarım vardı tabi. Hem de herkesinkinden daha aşağılarda, çabuk sinirlenirim çünkü. En sonunda adama, onun anlayacağı bir dilde, hiç müsait olmadığımı ve onunla ilgilenecek vaktim olmadığını söyledim. Adam kıl oldu tabi. İşte o andan itibaren her yarım saatte bir beni arayıp arayıp kapatmaya başladı.

Ben iyice çıldırdım. Zaten iş yerinde ters giden şeyler vardı. Bu da üstüne gelince adamı yanımda olsa öldüresim geldi. Bankayı aradım haliyle. Böyleyken böyle ben şikayetçiyim dedim. Karşıma çıkan adama da ilkten, o sinirle beni arayan adam sanarak, sesimi yükseltmişim. Meğer o tip aramalar 444 lü bilmem nelerden yapılıyormuş. O numarayı öğrenince hemen orayı da aradım. Bu sefer bir bayan çıktı karşıma. Derdimi anlattım ve kesinlikle bir daha aranmak istemediğimi uzuuuuuun uzun anlattım kadına. Hatta bi daha aranırsam falan diye tehditte bile bulundum :) Bazen kendimi kaybedebiliyorum..

O andan itibaren bi 10 dakika falan oh dedim ama sonra bir kez daha çaldırıldı telefonum. 1 den 10 a kadar sayıp sakin olmaya çalıştım ve beklemeye karar verdim. Bütün bir gün bir daha da çalmadı telefonum hihoyt derken az önce gene çaldırdılar. Bunun sonu kötü bitecek sevgili seyirciler. Gelişmelerden haberdar edeceğim sizi de..

20 Haziran 2007 Çarşamba

Her "şey" ayrı yazılır

Bu haftasonu çok renkli geçti. Ankara'dan dayımlar geldi. Dayım, yengem, annemin halasının kızı (kuzen oluyor sanırım). Üç kişi geldiler dayımın kızının mezuniyet töreni için. Aslında kuzenimle aynı yerde değiliz ama yakın şehirlerde olduğumuzdan ona gelirken bi kaç gün önce gidip akrabalara da uğrayalım demişler. Annemlerde kaldılar tabi de bir gün de bize kahvaltıya geldiler.

Aslında Cuma günü geleceklerdi ama işleri çıktığından cumartesi öğlene ancak gelebilmişler. Ben de tabi cumadan gelecekler diye biliyorum ya, cumartesi de hep birlikte dışarda yemek yer çaya da bize geliriz diye düşündüm. Kolumu sıvayıp çayın yanında yiyecek bir şeyler hazırlamaya koyuldum (dikkat ediniz, "şey" her zaman ayrı yazılır). Önce kek yapayım dedim, iki renkli kek yaptım. Herkes kurabiyelerimi çok sever diye kurabiye de yapayım dedim. Onu da ayptım. İki tatlı yanyana bayıla bayıla dedim yanına bir de tuzlu hazırladım (patates salatası). Börek falan diye düşünürken yemek sonrası geliriz nasılsa diye böreği boşverdim. Ben heyecanla beklerken haydi hep birlikte pikniğe diye telefon geldi. Piknikte senin göbeğin büyük benim göbeğim büyük yarışması oynadıktan sonra kimsenin büyük büyük göbeğinde kurabiyeye bile yer kalmadığını farkettik. Böyle olunca da kahvaltıya gelmek istediler.

Kahvaltıda da kolumu sıvayıp yine bir şeyler yapmaya koyuldum. Evimize ilk defa geleceklerdi çünkü. Önceki gün vazgeçip yapmadığım böreği yaptım bu sefer. Her yufkanın arasına sürdüğüm yağ-süt-azcık da su karşımına, su yerine soda kattım bu sefer. Börek de hem yumuşacık hem de kabarık oldu. Bir yandan o fırınlanırken bir yandan sucuklu yumurta yaptım. Kahvaltılıklar da falan derken 8 kişilik masada yer kalmadı zaten. Allahtan 6 kişi olmamıza rağmen akıl edip de masayı açıp 8 kişilik kıvamına getirmiştim :) Her şeyi çok beğenseler de hatunlar rejimde olduklarından beklentilerim doğrultusunda her şeyi silip süpüremediler :( Yine de güzel vakit geçirdik bir pazar sabahı..

Hal böyle olunca ben yine kitabımda sayfalarca ilerleyemedim sevgili seyirciler. Ama daha önce bahsettiğim gibi Latife Hanım'a da devam edemedim zaten. Kafam çok dolu bu aralar. O kitabı kaldıramadım. Aslında çok güzel, eski zaman insanlarına da çok merakım vardır. Dahası bu Atatürk'le ilgili. Daha önce okuduğum kitaplarda boşluk kalan yerler dolacak bu kitapla. Ben öyle umuyorum en azından. Ama bunu sakin kafayla okumalı ve her kelimenin tadına varmalıyım. O yüzden o kitabı 1 ay sonra tatilde olacağım Kemer'e sakladım. Şimdilerdeyse bir ara haftanın belki de ayın kitabı falan olarak çok bahsi geçen Ferrarisi'ni Satan Adam'ı okuyorum. İnce bir kitap olmasına rağmen onda da çok ilerleyemedim ama nedenleri yukarda sıraladım sevgili seyirciler. İnanın kötü bir niyetim yok. Hepsini okuyacağım bir gün. Bütün kitaplarımı..

Dün fırsat bulup değişik bir film seyrettik ama. Doğanın içine daldık, sessizce kulubenin bir köşesinde bir kaç saatlik zaman geçirdik biz de eşimle. Filmaniacta bahsettim : İlkbahar, yaz, sonbahar, kış ve ilkbahar..

Ooooo saat 5 olmuş. Beş! 17:00 !! :) Mesaim bittiiiiiiiiiiiii! :)

14 Haziran 2007 Perşembe

sabah mahmuresi :)

Dün eşim geldi. İş için İstanbul'a gitmişti salı sabahı. Çarşamba akşamı da geldi işte.. Akşam bi saatten sonra ağır yemekler yemeyi sevmediğimden çok bir şey hazırlamadım. O patates kızartması istediğinden hadi yapayım dedim, iyki de ağır olmadı bu, bir de yanında çayla yeriz diye ekmek üzeri sucuk-kaşar fırınladım, oh yarasın bu da hiç ağır olmadı canım akşam akşam, yanına da hafifletici unsur olarak domates- salatalık kestim söğüş olarak. Bir de vazgeçilmez "salata" malzemelerimden roka yıkadım. Yedik yedik şiştik tabi :)

Saat geç olduğu için film falan da seyredemedik. Filmaniac susuz kaldı bu aralar.. Eşim yokken annemlerde kaldım diye yazmıştım daha önce. Ama keyifli oluşundan bahsedememiştim sanırım. Eşimle bundan tam 2 sene önce (25.06.2005) evlendiğimizden, neredeyse seneler önce diyebileceğim kıvama kavuşmuşuz, annemlerde yatıya kalmıyordum normal olarak. İşte şimdi geliyor, senelerden beri ilk kez yatıya kaldığım için annem çok sevinçliydi :) Bir yandan buzdolabındaki her şeyi çıkarıp önüme sermeye çalışırken bir yandan da dikiş nakış işlerimle uğraştı kadıncağız.

Ertesi sabah da heyecanla aradı iş yerimden. Eteklerini gördün mü diye.. Sabah mahmurluğumla hangisi artık kumaş hangisi etek hangisi benim kavramlarını çözemediğimi anlayınca da üzüldü.. Annelik böyle bir şey heralde.. Hele benim annem, çevremdekilerin aksine, çocuklarına aşırı düşkündür. Aslında bunu çok da doğru bulmuyorum, tamam çocuk çok şey ifade eder ama insanın sadece çocukları için yaşaması düşüncesine de hiç sıcak bakmıyorum. Belki de anne olmadığımdan, belki de değil.. Bunu zaman içinde anlayacağız..

13 Haziran 2007 Çarşamba

Süper kadın!

Şu annem hakkaten süper kadın ya. Geçen haftalarda pazarları dolaşıp dolaşıp bir sürü kumaş almış. Dün eşim İstanbula gittiği için akşam annemlerde kalayım dedim. E gitmişken annemle oturduk kumaşların başına, şu senin bu benim muhabbeti yaptık :) Anlaşabildiğimiz kumaşlardan bana etek imal etmek üzere hemen dikiş nakış işlerine başladı. Çıkan işe inanamazsınız! Annem acaip becerikli bir kadınmış yahu. Tamam bunu hep biliyorduk, sağolsun elinden her iş gelir de yani bu kadar kısa sürede, bu kadar ustaca, hazırlarına taş çıkartacak şeyler üretmesi bana çok süper geldi.
İyki varsın be anneciğim. Vallahi sen her şeye layıksın. Ah internete de bi el atıp şu yazdıklarımı bi okusaydın! :)

11 Haziran 2007 Pazartesi

Kızkıza süper eğlencesi

Cumartesi günü Zeynep'lere kahvaltıya gittik. Serdar sağolsun aylardır beklediğimiz menemeni yapmıştı bize (Zeynep'e hakzıslık olmasın, ikisi birlikte yapmışlar). Süper lezzetliydi. Ben zaten oldum olası çok sevmişimdir menemeni. Ama eşim yumurta sevmediği için evde oturup da hiç yapamadım :( 2 senelik özlemimi gidermiş oldum bu haftasonu :))

Kahvaltı sonrasında Zeynep'le eşleri evde bırakıp kızkıza dolaşmaya karar verdik. Düğün mevsimi başladığından onun elbiseye, benimse safi gezmeye ihtiyacım vardı. 5 saat aralıksız gezmişiz! Eşlerimizin ısrarına dayanamayıp pidecide buluştuğumuzda daha gideceğimiz bir sürü yer vardı ama ertelemek zorunda kaldık.

Zeynep kendisine süper bir elbise aldı. Ben çok beğendim yani. Ben çok bir şey alamadım zaten amacım da alışveriş değildi. Yine de günün hatrına (!) bir etekle eşime bir gömlek aldım. Zaten son zamanlarda hep eşime çalıştım. Kendime alışverişe diye çıktığım zamanlarda bile kendime almayıp ona aldım ve eve geldiğimde sinir oldum falan filan. E, güle güle kullansın ne diyim!

Pazar günüyse daha karışık geçti. 3 şeyi aynı güne sığdırdık yani. Kahvaltı sonrasında yine Zeynep'la buluşup pazara gittik. Biraz dolandıktan sonra eşimle Dakyüz'lere gidip bakımsız bahçelerinde mangal keyfi yaptık. Bakımsız diyorum çünkü Osi güllerin yolu kapayan dikenlerini kesmemekte inat ediyor! Bu sefer kömürü de az koyduğu için doğru dürüst yiyemedik de zaten. Ama sonra çekirdek çıkardılar da durumu kurtardılar biraz. Puhahahhaha :)) Bunları okusa beni öldürür heralde! Şaka bir yana, mangal güzeldi, zaten bir kaç lokmadan sonra, Dakyüz'ün çaldığı dinlendirici müziğin de etkisiyle bize acaip bir ağırlık çöktü ve müthiş bir uyuma isteğiyle dolduk.. Akşama da annemler geleceği için bahçe keyfini yarıda keserek evimize döndük.

Akşam, annemle babam geldiler. Birlikte yemek yedik ve babam hemen evdeki tamir işlerine girişti. Zaten yapılacak çok iş var bahanesiyle çağırmıştık onları. Yoksa yük olmayalım diye pek gelmiyorlar.

Bu haftayı da böylelikle atlatmış olduk.

Bir sonraki haftadaki maceralarımız için tekrar burada buluşmak üzere..

Bu arada film ve kitap yorumlarım artık bu sayfada değil. Sağ taraftaki filmaniac ve kitap ayracı linkleriyle ulaşabilirsiniz efem!

7 Haziran 2007 Perşembe

Sürelim güzelleşelim

Geçen gün iş yerimize kozmetikçi hatunlar geldi, hepimize bakım yaptılar :)
Bir sandalyeye yayılıp kendini bilirkişilerin ellerine bırakmak çok keyifliydi.

LR diye bir marka var, belki duymuşsunuzdur. Ürünleri çok kaliteliymiş öyle dediler. Her marka aynı şeyi söyler, biliyorum. Yine de aslında her şeye çok önem verirken kendime o kadar da çok önem vermediğimi farkettim. Profesyonel bir temizleyicim, toniğim, kremim bilmemnem yoktur. Üşenirim çünkü. Yine de bu sefer denemek istedim. Çevrenizdeki herkes çok hevesli olunca siz de moda giriyorsunuz zaten :)

5 arkadaş sırayla geçtik sandalyeye, evet hep aynı sandalyeyi kullandık çünkü yerimiz kısıtlıydı. Ben 4. sırada geçtim oturdum. Önce temizlediler sonra peeling yaptilar sonra krem sürdüler derken ben kızarmaya başladım. Çok alerjik bir şahsiyet olduğumu söylemek hiç aklıma gelmemişti. Kadıncağızlar bir telaşlandılar. Bi de ürün tanıtımı için geldiler ya, bende hassasiyet olunca söyleyecek laf da bulamadılar. Ben sakinleştirmeye çalıştım tabi, yok canım üründen değil benden kaynaklanıyor diye. Gerçeklik payı da vardı söylediklerimin. Çünkü sadece suyla bile yıkansam kızarırım. Tabi kadınlar bunu bilmedikleri için panik oldular. Neyse yine kendi ürünlerinden emergency sprey falan sıkarak bi nebze de olsa tanıtım yapmış oldular. Yapılan bütün şeyler yıkandı bi güzel. Sonra hassas ciltlere uygun olan ürünler uygulandı falan ama komik oldu baya :)

Her şeye rağmen istediğimiz ürünleri sipariş ettik, bugün ancak elimize geçti. Akşam deneyeceğim bakalım. Çok heyecanlıyım. Puhahahah :))

hoşgeldiniz! :)

Bloguma hoşgeldiniz. Blogcu.com'dan transfer oldum ben de.. Önceki yazılarım, sinema ve kitap yorumlarım, mangal keyiflerim, dost sohbetlerim, az da olsa yemek tariflerim için www.cinaragaci.blogcu.com'u ziyaret edebilirsiniz. Her şeye yeniden başlayacağım. Sizlerle birlikte yeniden..