20 Haziran 2007 Çarşamba

Her "şey" ayrı yazılır

Bu haftasonu çok renkli geçti. Ankara'dan dayımlar geldi. Dayım, yengem, annemin halasının kızı (kuzen oluyor sanırım). Üç kişi geldiler dayımın kızının mezuniyet töreni için. Aslında kuzenimle aynı yerde değiliz ama yakın şehirlerde olduğumuzdan ona gelirken bi kaç gün önce gidip akrabalara da uğrayalım demişler. Annemlerde kaldılar tabi de bir gün de bize kahvaltıya geldiler.

Aslında Cuma günü geleceklerdi ama işleri çıktığından cumartesi öğlene ancak gelebilmişler. Ben de tabi cumadan gelecekler diye biliyorum ya, cumartesi de hep birlikte dışarda yemek yer çaya da bize geliriz diye düşündüm. Kolumu sıvayıp çayın yanında yiyecek bir şeyler hazırlamaya koyuldum (dikkat ediniz, "şey" her zaman ayrı yazılır). Önce kek yapayım dedim, iki renkli kek yaptım. Herkes kurabiyelerimi çok sever diye kurabiye de yapayım dedim. Onu da ayptım. İki tatlı yanyana bayıla bayıla dedim yanına bir de tuzlu hazırladım (patates salatası). Börek falan diye düşünürken yemek sonrası geliriz nasılsa diye böreği boşverdim. Ben heyecanla beklerken haydi hep birlikte pikniğe diye telefon geldi. Piknikte senin göbeğin büyük benim göbeğim büyük yarışması oynadıktan sonra kimsenin büyük büyük göbeğinde kurabiyeye bile yer kalmadığını farkettik. Böyle olunca da kahvaltıya gelmek istediler.

Kahvaltıda da kolumu sıvayıp yine bir şeyler yapmaya koyuldum. Evimize ilk defa geleceklerdi çünkü. Önceki gün vazgeçip yapmadığım böreği yaptım bu sefer. Her yufkanın arasına sürdüğüm yağ-süt-azcık da su karşımına, su yerine soda kattım bu sefer. Börek de hem yumuşacık hem de kabarık oldu. Bir yandan o fırınlanırken bir yandan sucuklu yumurta yaptım. Kahvaltılıklar da falan derken 8 kişilik masada yer kalmadı zaten. Allahtan 6 kişi olmamıza rağmen akıl edip de masayı açıp 8 kişilik kıvamına getirmiştim :) Her şeyi çok beğenseler de hatunlar rejimde olduklarından beklentilerim doğrultusunda her şeyi silip süpüremediler :( Yine de güzel vakit geçirdik bir pazar sabahı..

Hal böyle olunca ben yine kitabımda sayfalarca ilerleyemedim sevgili seyirciler. Ama daha önce bahsettiğim gibi Latife Hanım'a da devam edemedim zaten. Kafam çok dolu bu aralar. O kitabı kaldıramadım. Aslında çok güzel, eski zaman insanlarına da çok merakım vardır. Dahası bu Atatürk'le ilgili. Daha önce okuduğum kitaplarda boşluk kalan yerler dolacak bu kitapla. Ben öyle umuyorum en azından. Ama bunu sakin kafayla okumalı ve her kelimenin tadına varmalıyım. O yüzden o kitabı 1 ay sonra tatilde olacağım Kemer'e sakladım. Şimdilerdeyse bir ara haftanın belki de ayın kitabı falan olarak çok bahsi geçen Ferrarisi'ni Satan Adam'ı okuyorum. İnce bir kitap olmasına rağmen onda da çok ilerleyemedim ama nedenleri yukarda sıraladım sevgili seyirciler. İnanın kötü bir niyetim yok. Hepsini okuyacağım bir gün. Bütün kitaplarımı..

Dün fırsat bulup değişik bir film seyrettik ama. Doğanın içine daldık, sessizce kulubenin bir köşesinde bir kaç saatlik zaman geçirdik biz de eşimle. Filmaniacta bahsettim : İlkbahar, yaz, sonbahar, kış ve ilkbahar..

Ooooo saat 5 olmuş. Beş! 17:00 !! :) Mesaim bittiiiiiiiiiiiii! :)