Dün eşim geldi. İş için İstanbul'a gitmişti salı sabahı. Çarşamba akşamı da geldi işte.. Akşam bi saatten sonra ağır yemekler yemeyi sevmediğimden çok bir şey hazırlamadım. O patates kızartması istediğinden hadi yapayım dedim, iyki de ağır olmadı bu, bir de yanında çayla yeriz diye ekmek üzeri sucuk-kaşar fırınladım, oh yarasın bu da hiç ağır olmadı canım akşam akşam, yanına da hafifletici unsur olarak domates- salatalık kestim söğüş olarak. Bir de vazgeçilmez "salata" malzemelerimden roka yıkadım. Yedik yedik şiştik tabi :)
Saat geç olduğu için film falan da seyredemedik. Filmaniac susuz kaldı bu aralar.. Eşim yokken annemlerde kaldım diye yazmıştım daha önce. Ama keyifli oluşundan bahsedememiştim sanırım. Eşimle bundan tam 2 sene önce (25.06.2005) evlendiğimizden, neredeyse seneler önce diyebileceğim kıvama kavuşmuşuz, annemlerde yatıya kalmıyordum normal olarak. İşte şimdi geliyor, senelerden beri ilk kez yatıya kaldığım için annem çok sevinçliydi :) Bir yandan buzdolabındaki her şeyi çıkarıp önüme sermeye çalışırken bir yandan da dikiş nakış işlerimle uğraştı kadıncağız.
Ertesi sabah da heyecanla aradı iş yerimden. Eteklerini gördün mü diye.. Sabah mahmurluğumla hangisi artık kumaş hangisi etek hangisi benim kavramlarını çözemediğimi anlayınca da üzüldü.. Annelik böyle bir şey heralde.. Hele benim annem, çevremdekilerin aksine, çocuklarına aşırı düşkündür. Aslında bunu çok da doğru bulmuyorum, tamam çocuk çok şey ifade eder ama insanın sadece çocukları için yaşaması düşüncesine de hiç sıcak bakmıyorum. Belki de anne olmadığımdan, belki de değil.. Bunu zaman içinde anlayacağız..