12 Eylül 2007 Çarşamba

Eczacılık nedir ikinci bölüm

Beşinci sene..

Beşinci sene 4 sene canın çıkarak okuduğun üniversiteyle hiç ilgisi olmayan malzemeler veriliyor sorumluluğuna. Yok olmaz diyemiyorsun çünkü senden önce de eczacılar yaptı bu işi. Enjektörler, sargı bezleri neyse güncel. Ama postoperatif transfüzyon setleri falan var. Hiç anlamıyorsun. Ameliyathaneye soruyorsun. Şu kadar istiyoruz diyorlar alıyorsun. Ama hepsini harcamayınca sana soruyorlar neden bu kadar çok aldın diye.

Afallıyorsun, canın sıkkın. İlk aylar yüzün stres sivilcelerinden görünmüyor. Sürekli mutsuzsun. Geceleri falan uyuyamıyorsun. Ama kimin umurunda. Sıfatın eczacı ama eczacılık haricinde her şeyi yapıyorsun. Malzemeleri tanımıyorsun ama bütün teslimatlar sana yapılıyor. Sipariş veren sen görünüyorsun çünkü. Zamanla öğreniyorsun ama yine de kafan basmıyor. Bu malzemelerin seninle ne ilgisi var. Bunun için eczacı olmadın. İlaç bilirsin sen. Aslanlar gibi eczanede çalışmak için başvurdun hastaneye. Şimdi seni 4 senelik üniversite hayatını hiçe sayarak sıradan memurun yapabileceği bir işle görevlendirdiler. Hastanede memur kalmamış çünkü. Memurun eksikliğini tamamlamak da eczacı olarak sana düşüyor.

Durum bundan ibaret. 4 senelik çalışman boşa gidiyor. Büyük bir savaş veriyorsun. Ama sorumluluk üstüne sorumluluk veriliyor sana. Bağlı bulunduğun bakanlığı arayıp işin aslını öğreniyorsun. Aslında sen zorunlu değilsin. Bu malzemeleri bilmen gerekmiyor. Ama amirin bu görevi verdikten sonra yapamıyorum diye dilekçe de versen resmi yazı da yazsan bütün bu ilgisiz malzemeleri eczaneden çıkarıp atamıyorsun.

Bu senin sorunun değil sadece. Sen 1 seneliğine aldın bu sorumluluğu. Senden önce başka eczacı yapmıştı, senden sonra da başka eczacı yapacak. Ama önemli olan bu değil. Önemli olan bu işin eczaneden çıkması. Ama olmuyor. Başaramıyorsun. Son gönderdiğin yazı yere fırlatılıp atılıyor. İmza bile atılmıyor. Değersizsin çünkü. Koca hastanede senden değersizi yok.

İstem zamanı geldiğinde bir yandan gelen malzemeleri teslim almak için koştururken bir yandan hiç susmayan telefonlara bakman gerekirken bir yandan bilgisayar programından servislere istediklerini çıkış yaparken bir yandan da kartlardan düşüş yaparak işin içinden çıkılmaz hale geliveriyor.

Kontrol etmen gereken reçeteler arkanda dağ oluşturmuş. Ama vaktin yok. Yapamıyorsun. Daha anlayamadığın malzemeler var. Bir de laboratuar var. İhalesini sen hazırlamıyorsun, miktarları sen belirlemiyorsun. Ama eczacısın ya, koca hastanede fatura girebilen bir tek sen varsın. O malzemeler de senin elinden geçmeli.. Geçiyor da. Acı acı geçiyor. Orda bir insan benzeri biri var. İnsan olamaz ama. Firmacı fırsatçının biri. Seni hastanenin polisi olmakla suçluyor sürekli. Onun saçma sapan isteklerine karşı çıkmaya çalışıyorsun çünkü. Elinde olan malzemeyi sana sormadan gene istiyor. Salak firmacı da getirince işi çözmek sana kalıyor. Onun umrunda değil ki. O insan değil çünkü. Sadece şikayet etmeyi biliyor.

Şimdi hiç görmediğin ve görmeyeceğin malzemelerle ilgili işlemler senin sorumluluğuna veriliyor. Diğer sorumlulukların da hale sende. İş üstüne iş veriliyor sana. Ameliyatta karar verilip alınacak malzemelerin faturaları da senden geçecek. Malzemeyi hiç bilmeyeceksin bile. Ama işleri sana düşecek. Görmediğin malzemenin sorumluluğu da senin olacak böylece. Amirlerine anlatmaya çalışıyorsun durumun vahimliğini ama anlamak istemiyorlar. Senden başka amele yok çünkü. Lafları bir sana geçiyor. Herkesin bir iş tanımı var. Personeline kağıt taşıtırken bile ondan laf işitebiliyorsun bu benim işim değil diye. Ama sen her işi yapmak zorunda kalıyorsun. Sen de benim işim değil diyorsun ama seni dinleyen yok. Karşındaki insan değil çünkü.

Boyun eğmek istemiyorsun ama başka çaren yok. Ya istifa edip gideceksin ya da 3 ay daha katlanacaksın. 3 ay sabredebilirsin ama başka sesler geliyor kulağına. Ya sabır diyorsun. Sabır. 3 ay bir geçsin bakalım..

O kadar işinin arasında bir de hastanenin zararını engellemek için girdiğin savaşla ilgili hakkında yapılan günlük şikayetlere cevap vermen gerekiyor. Veriyorsun. Hem de adamakıllı. Sen haklısın çünkü. Ama bu önemli değil. Önemli olan senin "onlar"dan olmaman.

Sen de şikayet ettin insan olmayan insan görünüşlü yaratıkları. Bugüne kadar iki kişiyi şikayet ettin zaten. Biri senin iznin olmadan senin binanın anahtarını gizlice çoğaltan yaratık hakkındaydı. Ama o da onlardan. Bir şey olmadı. Yazdığın dilekçe de senin dosyana işlendi, onunkine değil.

Bir de laboratuardaki yaratığı şikayet ettin. Ucuza alabileceğimiz yöntemle, ihaleyle aldırmak yerine her gün ayrı ayrı acil temin yazdırıyor diye. Ondan da bir şey çıkmadı. Çıkmaz. Bu memleketin hali bu işte. Arkan kuvvetli olunca her istediğini yaptırabiliyorsun. Onlara göre karşındakini düşürdüğün durum önemli değil. Önemli olan onların rahat olması.

Açız diye ağlayan, hastayız bize bakan yok diye bağıran halka acımak yok. Onlar seçti bu insanları. Tepemdeki yaratıkları onlar seçmedi belki ama onları buralara taşıyan takkelileri bu halk seçti. Halka acımak yok. Bizi bu hale getirenlere yazıklar olsun!

5 yorum:

cakiltasi dedi ki...

Çınarcım ne desem bilemedim. Çektiğin sıkıntıları az çok tahmin edebiliyorum. Her şeye herkese lanet ediyor insan hele ki mücadelen onların iyiliğineyken ve onlar seni düşman olarak görürken bu halk hiçbir şeyi hakketmiyor diyor insan.
Sen gene de mücadelene devam et insanı ayakta tutan o mücadele.
Meslek seçimine gelince Türkiye'de; bi sınav, popüler meslekler, bi trend gibi oradan oraya sürüklenmek netice mutsuz tatminsiz bir sürü insan. Kendimi de o sürüye katabilirim. Yıllarca iş aradım şimdi de çok mutlu olduğum beni her yönünden tatmin eden bir işim yok ne yazık ki.
Ay derin konular bunlar gene çenem düştü bak.
Sen inandığın şeyleri savun kimsenin seni yıldırmasına izin verme.
Öpüyorum çok.

cinar dedi ki...

aaaaaah ah çakılcım, hani bir laf vardır, bir ah çeksem karşıki dağlar yıkılır diye. işte tam da bana uyan bir laf. sorun meslek seçimimde değil aslında. hala seviyorum mesleğimi. sorun mesleğimi yapamamam. sorun insanların verdiği değer hatta değersizlik. sorun salak mı desem cahil mi desem, sorun bu halk işte. her şeyi biz kendi kendimize yapıyoruz maalesef :(

Adsız dedi ki...

Kayınvalidem de eczacı çok zor hele gece nöbetlri hapçı çocuklar feci neler çekiyor oda. Ve artık çok zor meslek oldu sürekli ilaç alıyor fiyatlar düşüyor zararda sende çok çekmişsin Çınar valla ya.


Eda Suner
♥♥♥♥♥♥♥♥♥

cinar dedi ki...

Serbest çalışan eczacılarının işleri de zor Edacım. Onların dertleri ayrı bizimki ayrı.. Vallahi eczacılık zor meslek ya. Çabalarının sonucunu alamayınca üzülüyorsun bir de üstüne.. Ona da hepimize de Allah kolaylık versin şekercim.

Adsız dedi ki...

bence bunların hepsi işin tuzu biberi....her meslekte vardır böyle zorluklar.....ben eczacı olmayı çok isteyen bi lise 3.sınıf öğrencisiyim.bu yolda elimden geleni yapmayı düşünüyorum ve bence önemli olan zoru başarmaktır............