25 Mayıs 2008 Pazar

Eskişehir tam gaz : 2

Eskişehir'deki 2. günümüze de parıldayan bir güneşle başladık. Misafirhane oda-kahvaltı olmasına rağmen "yemeeeeek" diye bağıran zombiler gibi menemen yemeye Porsuk'a indik. Acıktım diye meşhur bir yer varmış. Erkenden gitmemize rağmen tıka basa doluydu. Herkes öyle bir yayılmış ki hemen kalkabilecek durumları yoktu. Bizden önce gelip de sıraya girenler de cabası. Durum böyle olunca gezinmeye başladık başka bir yer aramak için.
Sonunda Drink & Eat (ya da Eating & Drinking) diye bir yer bulduk. Mekan fena değil gibiydi ama oturmak istediğimiz zaman o güzel görünen koltuklu tarafa oturtmadılar. Neymiş, orası kahvaltı salonu değilmiş. Onun yan tarafında yarı kapalı bir yere soktular bizi.

Hadi neyse dedik, orda da koltuklu yerler vardı. İki masa birleştirelim 5 kişiyiz dedik. Koltuklu masaları birleştiremeyiz dediler. Ben ve Dakyüz yavaştan sinirlenmeye başladık ama Osi çoktan oturmuştu. Şimdi yine arayışlara çıkmayalım diye biz de oturduk. Menüyü getirdiklerinde seçtiklerimiz için o şekilde alamazsınız, bugün sadece bunlardan seçebilirsiniz dediler. Haydaaa! Masalar pisti, sildirdik, gelen kahvaltı tabağı gayet kötüydü, çay fincanları pisti. Eskişehir'e yolunuz düşerse hiç tavsiye etmem. Bence Acıktım'daki sırayı çimenlerde gayet güzel bekleyebilirsiniz :)

Kahvaltı saatimize ait sadece iki fotoğraf çekmemiz durumun vahimliğini ortaya seriyor sanırım. Bu fotoğraflardan birinde de başım çok ağrıyor gibi başımı iki elimin arasına almışım üstelik! :)

Neyse, kahvaltı sonrasında turlamaya devam ettik. İnsancıl diye bir kitapçı vardı. Ordan bir sürü kitap aldım. Kitaplar da hep kampanyalıydı. İnsancıl'ı çok sevdim :)



Ayaklarımız yorulunca bir yerde durduk (ismini hatırlamıyorum :( ) zencefilli limonata içtik Dakyüz'ün ısrarları üzerine. Biz Japonlar gibi fotoğraf çekmeye dalınca iki çingene çocuğu yanıma gelip onların da fotoğrafını çekmemi rica etti...


Sonra Odunpazarı'na gittik. Eski tahta evleri restore etmişler, kimisinde oturan da varmış, kimisini sergi, tiyatro salonu olarak kullanmaya başlamışlar. Biz gittiğimizde çok güzel bir cam sergisi vardı.



Ayaklarımız iyice ağrıdıktan sonra akşam için hazırlanmak üzere misafirhaneye dönmeye karar verdik. Yürüyüşümüz esnasında benim hayran kaldığım Haller'den geçtik.

















Akşam için 222 Park'ı almıştık listemize. Mekan olarak oldukça hoştu. Sıcak bir yaz gecesi olsaydı bahçedeki masalarda oturabilirdik. Serin olmasına rağmen dışarda oturanlar da vardı gerçi. Biz uzun saatler kalacağımızı düşünerek içeri geçmeyi tercih ettik.

222 Park birkaç barın bulunduğu bir mekanmış. Büyük bir alan, tek girişle büyük bir bahçe ve her biri bu bahçeye bakan bir sürü bardan oluşan bir yer. Biz yemek de yiyeceğimiz için tek yemek mekanı olan Sish'e gittik 222 Park'ta.


İçeri girdiğimizde görüntüden etkilendik. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Duvarlar sadece camdan ve televizyondan oluşuyordu sanki :) O gün de tesadüf Eskişehir'in maçı varmış. Biz gittiğimizde herkes yemeğini falan yemiş, çayının sigarasının eşliğinde maç seyrediyordu gözlerini kırpmadan.

Karınlarımız zil çalarken menüyü istedik, bir yandan da masalarda hazır duran gavurdağı salatasıyla keçi peyniri ve ceviz yedik. Menüyü elimize aldığımızda hiçbir yemeğin yanında fiyat yazmadığını farkettik. Osi duruma hemen el koymak istedi ve fiyatların neden yazmadığını sordu. Garson'un verdiği cevap enteresandı. "Abi 15'e de var, 18, 19,20'ye de var, 25'e de var." Biz bizimkileri sorduk ama neyse, geldik ya bir kere, burdan da kalkmayacağız belli. Dakyüz, Badem ve ben 222 Park kebap istedik. Açıklaması en ilgi çekici olan oydu sanki. Osi Hünkar Beğendi istedi, Emel'se bildiğimden vazgeçmem diyerek köfte istedi. İyi ki de öyle istemiş.


Bizimkinde et şiş, mozerella peyniri, lavosh peyniri, çeşitli sebzelerle közlenmiş domates ve biber olması gerekiyordu. Yemeklerimiz geldiğinde Osi'ninkiyle bizimkilerin aynı olduğunu farkettik. Garsonu çağırdığımızda bize yemeklerimizin doğru geldiğini söyledi. Peynirleri sorduğumuzda insanların genelde istemediğini, o yüzden peynir koymadıklarını söylediler!!! Biz istiyoruz dediğimizdeyse gidip kaşar peyniri rendesi getirdiler. Lavosh peyniri diye yazansa bildiğimiz lavaşmış. Peynir falan değil yani. Üstelik et şiş dedikleri de kırmızı-beyaz et karışıktı. Hiç hazetmediğim şey. Ya biri olacak ya diğeri..



Feci yemek muhabbetimizden sonra o mekanda daha fazla kalmamaya karar vererek 6,45 adındaki bara gittik. O mekan da çok güzeldi. Çok da sıcak bir ortamdı. Paşalar gibi biralarımızı içtik. Zaman ilerledikçe dumanaltı durumu katlanılamayacak vaziye geldi ve biz de çıktık. Aradan çokça zaman geçmesine rağmen Eskişehir'li fanatikler hala yolları dolduruyordu. Acaip bir şenlik vardı. Sanırsınız ki festivalde falansınız. Çok enerjikler şu Eskişehirliler :)



Ertesi gün Eskişehir'e veda etmenin vakti gelmişti. Son fotoğraflarımızı çekip kampüsü şöyle bir turladıktan sonra rezil otobüsümüze bindik.



Emel'in tanıdıklarının o güzel oğlunun fotoğrafını çekmeyi de ihmal etmedik.



Böylece güzel Eskişehir turumuzun sonuna gelmiştik...

3 yorum:

Vladimir dedi ki...

En kısa zamanda Eskişehir'e gidesim, gezesim, göresim geldi. Yazı da fotoğraflar da harika. Özellikle yukarıdaki camlarda süzülen güneş ışıklarına bayıldım.
Muhteşem yakalanmış bir fotoğraf.

cinar dedi ki...

Çok teşekkür ederim Vladimir. Yazıyla Eskişehir heyecanına gelmene sevindim :) Fotoğraflar biraz daha büyüyünce daha güzel görünüyor. Bu sefer genelde eşim çekti ama. Haller fotoğrafını ben de çok sevdim.

Adsız dedi ki...

Ateş çok tatlı çocuktu valla. şeker gibi maşallah..