4 Ağustos 2009 Salı

Çeşme-Alaçatı-Ilıca :)

Çeşme'ye ulaşınca ilk iş otele yerleştik. Aslında yerleşemedik. Biz gittiğimizde saat 3'tü ve odalardan biri hala boşaltılmamıştı, diğeri de henüz temizlenmemişti. Ucuz etin yahnisi durumunu yaşadık. Ablam çok sinirlendi, halbu ki bu tatilde kimse benim sinirlerimi bozamayacak diyerek çıkmıştı yola. Birden celallendi :) Onu sakinleştirip eniştemle birlikte adamlarla konuşmaya çalıştık. Bu arada eniştem diyorum ama aslında enişte demeyi sevmem. Gıcıklık yapmak istersem enişte derim :)) Aslında arkadaş gibidir ve eniştelikten ziyade arkadaşlık rütbesini yakıştırırım ona.

Neyse, adamlar baktılar biz de az çaçaron değiliz, tamam siz şu odaya geçin dediler. Biz de 4 kişinin valizini 1 odaya kilitleyip giyinip çıktık yola. Zaten günün yarısı geçmişti. Plajlara gitmemeye karar verdik o yüzden. Daha önce eşimle geldiğimizde Ilıca'ya gidip orada denize girmiştik. O gün de öyle yapalım dedik ama bir kalabalık bir kalabalık, şaşırdım kaldım. Resmen yer bile bulamadık. Bir yerlere tıkıştık. Ama denizin içi bile çok kalabalıktı. Kısa zamanda sıkıldık ve otele geri döndük zaten. O arada Elizabeth Kostova'nın Tarihçi'sine başladım (onu bilahare anlatacağım).


Ertesi gün çok rüzgar vardı. Orkan'da da bende de migren olduğu için rüzgarda kalmak istemedik. Plajlar haricinde bize en yakın olarak Ege Çeşme diye bir site vardı. Aslında tabi biz buraları bilmiyoruz. Ama sağolsun Orkan'ın bir askerlik arkadaşı Çeşme'liymiş. Biz gittiğimizde de oradaydı hala. O çok yardımcı oldu bize. Bazen bize katıldı bazen de telefon yardımıyla yönlendirdi. Ege Çeşme'yi de onun sayesinde öğrendik. Tam emekli yeri. Evler çok güzel görünüyordu. Önlerinde kocaman bahçeleri ve devasa balkonları vardı. Site içinde neredeyse olimpik denebilecek büyüklükte bir havuz, hemen arkasında kafeteryası vardı. Ben acaip beğendim. Hani olur da bir gün İzmir'e gelebilirsek annemler için ideal bir yer olabilir.

Ege Çeşme'de su oldukça ılıktı. Yalnız biraz taşlıydı. İlk giriş sorun oldu azıcık. Kumsaldan girilmiyor gerçi, merdivenle iniyorsunuz ama derin olmadığı için ayağınızı basmanız gerekiyor. Yine de güzeldi.

Sonracıma 3. gün artık bir plaj yapalım dedik. Ablamın aklında Shayna vardı. Gittik baktık, beğendik ve girdik. Denizi acaip güzeldi. Biraz serindi ama sıcakta da soğuk su aranıyor zaten. Gerçi soğukluğu kaşla ya da Bozcaada'yla kıyaslanamaz onu da belirteyim. Shayna'da yiyecekler çok pahallıydı tahmin edebileceğiniz gibi. Markette 1 TL ye satılan kolaya 8 TL fiyat biçmişlerdi misal. Bu arada giriş de ücretli. O da şezlong, minder vs ücreti. 20'şer TL'yi bayıldık adamlara. Neyse güzel vakit geçirdik netice olarak.

Daha sonraki gün Babylon'a gittik. Orasını daha çok beğendim ben. Orada çimenlik de vardı en basitinden. Yeşil hastası olan ben kumsalı aniden satarak çimenliklerdeki koca minderlerin üzerine yayıldım ve Tarihçi'yle aramdaki bağı kuvvetlendirmeye devam ettim. Burada su Shayna'dakinden daha soğuktu ve rüzgarlıydı. Ama o güneşte o rüzgar da olmasa çimenlik bile çekilemeyebilrdi.

Ertesi gün Orkan'ın arkadaşlarıyla buluşacağımız için yine Ege Çeşme'ye gittik. Onların evi bizim otelin bir sokak ilerisindeymiş çünkü. Çocuklar da oradaki havuzu çok sevdikleri için orayı tercih ediyorlarmış çocuklarlayken. Gittik, malak gibi yattık, yüzdük, dinlendik, oh misler gibiydi :)

Sonraki gün yine plaj denemek istedik. Önce Granada'ya gittik. Park ücreti 10 TL dediler. Verdik. Giriş 25 TL dediler. Ama her yer 20 TL dedik. Kendi kendimize de sinirlendik. O zaman içeri girip bir bakalım dedik. Olur dediler. Ama sadece biriniz girebilirsiniz dediler. Hadi oradan deyip ayrıldık. Oradan Solomare'ye gittik. Park ücreti yine 10 TL idi. Bu sefer fotoğraf makinelerinizi almıyoruz dediler. Paparazicilik yapabilirmişiz. Biz kendi keyfimizi çekeceğiz başkasından bize ne dedik. Şirket politikası dediler. Oraya da hadi oradan diyerek tekrar Ege Çeşme'ye gittik.

Ertesi gün Babylon tarafında olan SeaSide'a gittik. Orası da güzeldi. Oranın denizi en soğuk olandı. Hatta ilkten atladım, bu arada 1 m bile değilmiş heralde atladığım yer, hiç duramadım ve koşarak denizden çıktım. Sonra baktım Orkan mis gibi yüzüyor, tekrar deneyeceğim dedim ve çıkmamak için kastım. 2-3 dakika sonra alıştım ve su inanılmaz güzel geldi :) Seaside'ın menüsü en güzel olandı, fiyatları da daha uygundu. Otopark ücretsizdi ve giriş 20 TL'ydi. Neyse, diğer yerleri de görmüş olduk :)

Ertesi gün heralde son gün oluyor bu sırayla, öğleden sonra yola çıkacağımız için yine plajlardan birine gitmek yerine yakın yerlerde takılmaya karar verdik. Ablamlar arkadaşlarıyla buluşmaya gittiler Ege Çeşme'ye. Biz de kuziyle otelde kalıp valizlerimizi falan toparladık sonra da kitaplarımıza sardık. Kuzi kitabını bitirdi. Benimki 648 sayfa olduğu için benimki yolda bitecekti. Bir tatilde daha kalın bir kitabı gözümü korkutmadan bitirmiştim. Hatta yolda o bitince Ahmet Ümit'in Şeytan Ayrıntıda Gizlidir'ini de zevkle okuyarak bitirdim.

Aslında yanıma 3 kitap almıştım. Ama Çeşme'de gezerken kitapçılardan 3'ü Ahmet Ümit'e ait, (Şeytan Ayrıntıda Gizlidir, Kukla ve ay neydi unuttum!) diğeri sevgili 7. Oda'nın tanıttığı Zülfü Livaneli kitabı olan Son Ada olmak üzere 4 kitap daha aldım.

Bu yazımda hep gündüzlerden bahsettim. Geceler çok atraksiyonlu olmasa da çoğunlukla Alaçatı'yı tercih ederek geçirdik. Bir gün Çeşme'de meşhur Dost Pide'ye gittik yemeğimizi yedik. Bir gün Ilıca'daki Aslan Kapı mıydı, şu iskenderciye gittik. İlk gün de Cevat'ın Yeri'ne gitmiştik. Dalyanköy'müş orası. Çok güzeldi. Yemekler çok lezzetliydi. Kabakçiçeği dolmasını ikinci yiyişimdi :)

Alaçatı'da yemek de çok pahallıydı bu arada. Bir gün Lavanta'ya gittik. Yemekleri çok beğenmedik, servisi hiç beğenmedik, ona rağmen bir sürü para ödedik. Bunun üzerine bir de 15 TL ekmek, 10 TL servis ücreti aldılar bizden! Başka bir gün de Tuval'de yemek yedik. Orada porsiyonlar bana göre çok büyüktü ve ortamı çok güzeldi.

Alaçatı'ya bayıldım bu arada. Ne kadar sevimli bir yer yarabbim! :) Renkli, canlı, insanı içine çekiyor resmen. İncik boncukçular desen başka bir dünya :) Gelirken sakız reçeliyle sakızlı türk kahvesi almayı ihmal etmedik. Haftasonu sakızlı kurabiye yapmak niyetindeyim :)

Unuttuğum bir şey var mı bilemiyorum, hatırlamıyorum, hatırlasam zaten yazardım. Ama son vermeden önce Kaş da ayrı bir güzel kardeşim demek istiyorum :)

Çok fotoğrafsız bir yazı oldu ama unutkan blog yazarı fotoğrafları hafıza çubuğuna kopyalamayı unuttuğu için hepsi eniştesinde kaldı :)))

5 yorum:

cakiltasi dedi ki...

hoşgeldiniz çınarım:)

ne güzel geçmiş tatil işte. ayrı gayrı kalmışsınız ama her ikinize de dinlence olmuştur:)

benim için de yüzseydin. ben gene tatilsedim. havuzumuz var diyordum ama gidemedim bir türlü.
öptüm çok

Benim Hayatim dedi ki...

Anladığım kadarıyla bu sene herkeslerin orayı talep etmesinden fiyatlar oldukça artmış. Sonra da niye herşey dahile gidiyorsunuz diyorlar. CIK CIK CIK :)

Tatile yeni aldığım kitapları götürdüm ama 3 sayfayı geçemedim. Benim okumam için sakin,sessiz ortam gerek. Ne güzel odaklanabilmişsiniz.

7.oda dedi ki...

çeşme ılıca alaçatı bence türkiyenin en iyi denizine sahip yerlerden biri.. özellikle plaj olarak da ılıca harika..

cinar dedi ki...

* Çakılım *
valla geçti gitti bile. bugün de başım bir ağrıyor bir ağrıyor sorma. üstelik nöbetçiyim de. bugün sol tarafımdan kalktım galiba :(

* Aysuncum *
Sorma ya, bildiğin makarna bile 25-30 TL den başlıyordu. Bir de çok komik Bozcaada'dan bildiğimiz Corvus şarabı 180 TL idi!!

* 7. Odacım *
Ben de çok seviyorum Ilıca plajını. Ama bu sefer kalabalık nedeniyle çok hoşuma gitmedi. Deniz olarak Fethiye, Datça-Palamutbükü koyu favorilerim.

Tabiat Ana dedi ki...

:)
hoşgeldin be çınarım :)
valla tatil bol gezmeli geçmiş.Darısı seneye bademle birlikte elbette :)
öptüm çok