10 Mart 2008 Pazartesi

Dan In The Real Life

İşte bir film daha :)

Çok keyifli, romantik ve gerçekten seyredilesi bir film. Juliette Binoche'u her ne kadar dünyalar güzeli olarak görmesem de çok şeker bir gülümsemesi olduğunu düşünüyorum. Gülünce güller açıyor derler ya, işte O bana göre öyle..



Bu filmde de aynı şekildeydi. Rol arkadaşıyla çok uymuyorlardı görüntü olarak aslında. Bu filmdeki romantik kahramanımız Evan Almighty, The 40 Year Old Virgin gibi komedi filmlerinden tanıdığımız Steve Carell'di. Daha önce komik olarak seyrettiğim için romantik bir adam rolünde seyrederken ilk başlarda garipsedim biraz ama zaman geçtikçe gözüm alıştı efendi tavırlarına :)

Dan (Steve Carell) 3 çocuk babası dul bir yazardır. Her yılın aynı haftası kalabalık ailesiyle kır evine gidip birlikte vakit geçirirler. Kasabaya gelip de bir kitapçıya uğradığında tesadüfen Marie (Juliette Binoche) ile tanışır. Marie Dan'i kitapçıda çalışıyor sanarak kitap tavsiyesi ister. Gerçek anlaşıldığında Dan Marie'ye kahve ısmarlamak ister ve neredeyse tüm gün birlikte takılıp sohbet ederler. Bu sohbet esnasında konuşan hep Dan olmuştur, Marie ise dinleyici. Günün sonunda ayrılırlarken Dan Marie hakkında isminden başka bir şey bilmediğini farkeder ve daha sonra görüşebilmek için telefon numarasını alır.



Akşam aile evine gittiğinde (anne, baba, kardeşler, enişteler, kuzenler vs) yeni biriyle tanıştığından ve ondan çok hoşlandığından bahseder. Bu arada evde bir misafir de vardır ancak henüz tanışmamışlardır. Bu misafir Dan'in erkek kardeşi Mitch'in (Dane Cook) yeni sevgilisidir.

Filmin burdan sonrası tahmin edeceğiniz gibi Dan için eziyet şeklinde geçiyor çünkü Mitch'in yeni sevgilisi aslında Dan'in daha önce tanıştığı Marie'den başkası değil.

Dan'e eziyet derken Marie'ye de haksızlık olmasın. O'nun da aklı Dan'de olmasına rağmen Mitch'i üzmemek için bir şey diyemiyor.



Böylesi keyifli ve romantik bir filmden bekleneceği üzere mutlu sonla da bittiği için ben yüksek puan verdim. Çayınızı demleyin. Mısırınızı patlatın. Bir de Eti fıstıklı alın yanınıza. Filminiz hazırdır! :)

Ha unutmadan filmi Peter Hedges yönetmiş.

4 yorum:

gülçin dedi ki...

selam çınar,
14 kasım 2007'de sabah'da elvan demirkan'ın bu yazısını kesip saklamışım. senin bu filmle ilgili. seveceğini düşündüm, paylaşmak istedim. sevgiler.


Yanlış kişiye aşık olmanın doğru sonucu olabilir mi?


Hafta sonunda Steve Corell'in yeni filmi 'Dan in Real Life'ı (Gerçek Hayatta Dan) seyrettim. Uzun süredir seyrettiğim en sempatik filmdi. Bir gazetede kişisel gelişim köşesi yazan Dan, karısının ölümünden sonra kendini üç kızını yetiştirmeye adamış bir baba. Evdeki düzeni ve büyüyen kızlarını hizaya sokmak için katı kurallar uyguluyor. Üç günlük erkek arkadaşına deli gibi aşık olduğunu iddia eden ortanca kızına "Bu kadar kısa sürede aşık olunmaz" deyip, görüşmelerine izin vermiyor ama sonuçta kendisi yanlış kişiye aşık oluyor.

KARDEŞİNİN AŞKI
Dan, bir sonbahar hafta sonu ailesini ziyarete gittiğinde, kitapçıda tanıştığı Marie'den (Juliette Binoche) çok etkileniyor ve uzun zamandır yaşamadığı duyguları hissediyor. Ailesi ile buluştuğunda, kitapçıda tanıştığı Marie'nin erkek kardeşinin yeni kız arkadaşı olduğunu öğrenince ortaya hem komik, hem de çok yaşanabilir bir hikaye çıkmış. Hafta sonu boyunca birbirlerine karşı gittikçe artan çekimlerini engellemek için ne yaparlarsa yapsınlar, ikisi de birbirlerine aşık olmaktan kendilerini alamıyorlar. Dan gazetedeki köşesinde insanlara ilişkiler hakkında pratik, güvenli ve mantıklı tavsiyeler yazarken, gerçek hayatta aşk konusunda kendi kurallarını yıkmakla yüzyüze kalıyor. Bu filmi seyrettikten sonra aslında ne kadar çok insanın yanlış ilişkilerden mutluluk çıkartmaya çalıştığını düşündüm. Bizim için doğru olan 'O' özel kişiyi ararken, yanlış zamanda veya yanlış insanlara aşık oluruz çoğu zaman. (Kaç tane kurbağa öptünüz o doğru kişiyi bulmak için?) Şaka bir yana, yeteri kadar ilişki yaşadıysanız gerçekten doğru bir insan var mı, diye düşünmeye başlamışsınızdır. Çünkü çoğunlukla bir masal gibi başlayan pek çok ilişki kabusa dönüşebiliyor. Yaşadıklarımız sadece yanlışın değişik tadları. Neden? Çünkü bir şekilde kendimiz de yanlışız ve bizi tamamlayacak diğer yanlış kişiyi arıyoruz. Hepimizde ilişkilerimizi sinsice sabote edecek mantıksız, yersiz, rahatsız edici duygular var. Kontrol, kıskançlık, doğru olma ihtiyacı, küskünlük, suçlama, çekişme, öfke ile genetik ve psikolojik farklılıklarımızı düşünmeden birbirimizi değiştirmeye uğraşırız. Kendi yanlışlığınızla olgunlaşabilmeniz için çok şey yaşamanız gerekiyor. Bir kere geçmişten gelen yükler ve suçluluklardan ne kadar kaçsanız, yüzleşmeden peşinizi bırakmıyor. Üstüne de girdiğiniz ilişkilerde aştığınız badireler, geçtiğiniz testler var. Bütün bunlardan sonra, içinizde bir yerlerde sıkışmış kalmış çözümleyemediğiniz sorunlarınızla ve ilişkilerinizi sabote eden o şeytan yönünüzle yüz yüze geldiğinizde kendinizi daha yakından tanımaya başlıyorsunuz. İşte ancak bu farkındalılığı yakaladıktan sonra hayat boyu sürecek arkadaşlığa hazırsınızdır. Çünkü ancak o zaman gerçekten ne istediğinizi bilirsiniz. Yani hangi yanlış insanı istediğinizi... Ama herhangi bir yanlış insan değil, doğru olan yanlış kişi olmalı. Öyle sevgi ile gözlerinizi dikip baktığınızda "İşte hayatımda istediğim problem bu" diye düşüneceğiniz kişi...

AMAÇ EŞ BULMAK
Fiziksel olarak beğendiğimiz bir kişiye bakmaktan, genelde kendimizi alamayız. Ama evli veya bekar oluşunuza göre hangi cinse daha çok baktığınızın değiştiğini hiç düşündünüz mü? Florida State Üniversitesi'nin psikoloji bölümünün yaptığı yeni bir araştırmaya göre; kalabalık bir ortamda bekarların gözleri potansiyel eş bulmak amacı ile çekici buldukları karşı cinse takılırmış. Bir ilişkide, eşinin kendisini aldatacağından korkanların dikkati ise otomatik olarak kendi cinslerinden çekici insanlara yönelirmiş. Yani eş bulmak amaçlı veya kendi eşimizi koruma amaçlı bakıyoruz. Uzun vadeli ilişkilerin yüzde 20'sinin başkasının partnerini tavlamaktan doğduğu gerçeğini göz önüne alırsak; aynı cinsten insanlar arasındaki cazibe rekabetini de daha anlayışlı karşılamak gerekiyor herhalde.

Sıdıka dedi ki...

Eveeeeet bende seyrettim bu filmi ve cok begendim. Onerin icin cok tesekkurler sayende yumusak battaniyeye sarilarak gecirdigim bir gece oldu...

Öykücü dedi ki...

Kadının gülümsemesi de,cildi de,vücudu da çok güzel.Benim çikolata filminden beri çok güzel bulduğum biridir Binochet.

Bu filmi ben çok sevmiştim.Ama yan karakterler daha çok işlenebilirdi.Ailenin diğer fertleri çok yüzeysel geçilmişti:))

Öptüm..

cinar dedi ki...

@ Gülçincim çok teşekkür ederim. Benim için üşenmemiş bulmuşsun çok naziksin. Ben seyretmekte baya gecikmişim baksana :)

@ Sıdıkacım beğenmene sevindim. Önerimden yola çıktığın için de çok gururlandım :) Keşke hikayelerin sonu hep böyle güzel bitse..

@ Öykücüm sen hangisini bilmek isterdin mesela? :) Hangisinde aklın kaldı yani onu demek istedim puhahaha :))