10 Şubat 2008 Pazar

Ordan burdan

2008'in başından beri yaptığım her işi yeniden yapmak zorunda kaldım. Bu hafta tam bir kabus gibiydi o yüzden. Yine de sosyal yaşantıma devam edebildim. Tiyatroya bile gittim düşünün :)

Öncelikle tiyatrodan bahsedeyim biraz. İsmi Semaver Kumpanyası idi. Saat 20:00 da başlaması gerekirken 20:30'a doğru başlayarak benden eksi notla sahneye çıktı. Aralarda güzel şeyler olsa da bir ara saate bakıp da 21:50 yi görünce ara olmayacak heralde diye düşündüm. 22:00 da ara oldu!! Oyun çok da insanı içine çeken cinsten olmadığı için aralarda uyuklamış bile olabilirim! Bir ara kafamın yana düştüğünü çok net hatırlıyorum. 23:00 e doğru oyun bitti ve evlerimize döndük.



Çok ahım şahım bir oyun olmasa da gittiğime pişman değilim, yanlış anlaşılmasın. Buraya çok sık tiyatro gelmez, çok sık konser olmaz. O yüzden bulduğumuz her fırsatı değerlendirmeye çalışırız eşimle birlikte. Çok sık gelmez dedim ama ondan 1 ay önce falan da Zuhal Olcay'ın Nathalie'si gelmişti, onu seyretmiştik. Aslında iki kişilikti oyun. Zuhal Olcay'ın diyerekdiğer  kadının hakkını yemeyeyim. Zaten Zuhal Olcay'dan ziyade diğer oyuncu, Tilbe Saran çok iyi bir iş çıkardı bence. Tabi ben Zuhal Olcay'ı bildiğim, sevdiğim ve ondan çok şeyler beklediğim için de bana öyle gelmiş olabilir. Ne bileyim böyle sahneye çıksın ve bana en güzel tiyatro anımı yaşatsın istedim belki de. O duyguyu yaşamasam da oyun bittikten sonra güzeldi diye düşündüm. Konudan bahsetmek gerekirse kısaca eşinden boşanan bir opera sanatçısı (Tilbe 
Saran) bir  kadın kiralayarak (Zuhal Olcay) eski kocasını baştan çıkarmasını istiyor. İntikam peşinde gibi oldu :) Fahişe kadına önce bir isim ve yeni kıyafetler veriliyor. Sonra adamla tanışmak üzere adamın sürekli gittiği yerlere gönderilerek yaşananlar bir bir anlattırılıp dinleniyor. Yorumlarda çokça geçtiği kadar küfürlü bir oyun değildi bence. Tabi fahişe ve adamın sevişme sözcüklerini saymazsak :) Biz fahişenin yalancısıyız bu durumda. Çünkü sadece onun anlattıklarını biliyoruz :)

Oyunu Işıl Kasapoğlu yönetiyormuş. Kendisinin tiyatronun dahi çocuğu lakabı var. Yani fırsatınız olunca görebilirsiniz.



Fırsat bulmuşken dün seyrettiğimiz filmden de bahsetmek istiyorum "Persepolis". Günümüz Türkiye'si için ders olabilecek nitelikte bir filmdi. İran'ın bundan seneler önceki hali ve sonradan dönüştüğü hali ile ilgili bir çizgi filmdi aslında. Yok canım bize bir şey olmaz diyenler seyretmeli.

3 yorum:

Tabiat Ana dedi ki...

cınarcığım,
persapolis bu akşam izlemeyi düşündüğüm bir film.Yarın detaylı yorum yazarım.
Bazen tiyatroda oyun sarmayınca yada yorgun olunca bende arada uyukluyorum(itiraflar:) ) olur yani böyle şeyler:)
sevgiler..

cinar dedi ki...

Evet Persopolis gerçekten güzeldi. Umarım sen de beğenmişsindir. Hevesimi sonraki yazımda sıraladığım tiyatrolara saklıyorum :)

Tabiat Ana dedi ki...

çınarcığım,
uzun zamandır bu yorumu yazmak istiyorum ama ancak kısmet oldu.Sonunda persapolisi izledim.Allah benzetmesin neden bilmem kahramanımızın küçüklük hallerindeki o asi tavırlarını Dodıke pek benzettim:))
helede iranmı olacaz afganıstanmı yok hindistanmı yok kutuplarmı diye düşündüğümüz şu günlerde;) bu garip benzetme izlerken içimi pek bir burktu ne yalan söyleyim.Yarın birgün aynı şeyleri yaşamamak dileğiyle.
sevgiler...