Televizyonlarda görmüşsünüzdür, hatta belki kayıt bile olmuşsunuzdur şu meşhur facebook'a. "Yüz defterine" yani..
Ben de kayıt oldum. Sevdiğim ve görmeyi istediğim tüm arkadaşlarımla zaten görüşüyorum, facebook neyime şeklinde yorum yapan insanların aksine, ilkokul,
ortaokul-lise, üniversite, eski işyeri ve hatta eski mahalle arkadaşlarımın şimdi
nerelerde olduğunu, neler yaptığını, şimdiki hallerini merak ediyorum ben. Sırf bu yüzden kayıt oldum ve fiziksel olarak değişen, evlenen ve hatta çoluk çocuk sahibi
olan arkadaşlarımı buldum ve çok mutlu oldum. Şimdi birbirimizi resimlerden takip
edebiliyoruz :))
Asıl konuya geleyim. Daha önce, şu an hastanede üstlendiğim amelelik işinden önce, İstanbul'da bir ilaç firmasında insani şartlarda çalışıyordum. Ablamla birlikte bir evde kalıyorduk. Ama İstanbul canımıza tak etmişti artık. Yollarda geçirdiğimiz ev-iş arası arttıkça artan saatler yüzünden İstanbul'un güzelliğini yaşayamıyorduk. Ve sonunda
doğup büyüdüğümüz o sahil kasabasına (Küçük İstanbul ve Küçük Paris adlarıyla da bilinir) dönmeye karar verdik. Ablamın işi kolaydı (!). Erdemir'de işe başlayacaktı. Benimse devlet kurumuna kabul edilmem gerekiyordu. Ama öyle bıkmıştım ki olsun dedim, ablamla birlikte memleketimize döneriz. Ben hemen işe başlamasam da olur. Birkaç ay evde oturur, hem kafamı dinlerim.
Böylece başvurumu yaptım. 15 gün içinde başvurumun kabul olduğu (meğer eczacı ihtiyacı varmış memleketim hastanesinde) bildirildi. Ablamın işiyse olmadı. Böylece ben memleketimize dönmüş ablamsa İstanbul'da kalmış oldu. Nerden nereye diye buna deniyor sanırım. Çok üzücü bir dönemdi. Ablacım yalnız kalmaya alışık değildi, üstelik 5 senedir abla-kardeş şeklinde yaşamaya alışmıştı ve benim dönüşümün ilk dönemlerinde eve bile girememişti :(
Böyle üzücü günleri atlattıktan sonra, aradan günler, aylar, yıllar geçtikten sonra o da evlendi ben de evlendim. Artık ikimiz de yalnız değildik. Ablam liseden beri birlikte olduğu sevgili eniştemle evlendi. Yani çok da yalnız değildi
aslında İstanbul'da.
Her neyse, yine konudan sapmışım. Facebooktan bahsediyordum..
Geçenlerde S. diye bir kız arkadaşlık talebinde bulundu. Tanımadığım için kabul etmedim. Bir daha bulundu. Yine kabul etmedim. Bir daha bir daha derken baktım bu kız arkadaş benim eski iş yerinden bi arkadaşımın arkadaş grubunda da var. Hemen mesaj attım arkadaşıma. Bu kız kim diye.
Cevap basitti. Eski iş yerimde çalışıyordu. Ben yine de tanıyamadım arkadaşı ama onlarca talebin üzerine mesaj atıp sormaya karar verdim. "Pardon hatırlayamadım ama tanışıyor muyduk acaba?"
"Ben bilmem ne firmasından S. Hani A. ve N. nin arkadaşı. Unutulmak ne kötü.."
Offf!! Unutmuş muyum kızı yani? Ama bu resimler hiç tanıdık değil ki.. Allah Allah.. O zaman kızın kalbini almak lazım şimdi diye düşünüp hafızamnın iyice yerlerde süründüğünün verdiği üzüntüyle yazıma başladım.
"Ama aradan 5 sene geçmiş, hafızam da çok kötü. Kusura bakma nolur vs"
Bir mesaj iki mesaj derken S. mesajlarından birinde benim manken gibi bir kız olduğumu ve beni hiç unutamadığını söyledi. Ben, manken! :)) Bir şeylerin ters gittiği belliydi :) Daha önce1,58 lik 48 kilo "buçukluk" olduğumdan bahsetmiş miydim size? Manken olarak adlandırılmam imkansızdı. İşte o zaman aklıma ben gitmeden yerime alınan kız geldi. Tesadüfe bakın ki onunla adaştık. Belli ki S. beni onunla karıştırmıştı :) Bir yandan olayın vehametine gülerken bir yandan da derin bir oh çekmiştim. Hafızam sandığım kadar kötü değildi, ben unutmamıştım, kız cinarları karıştırmıştı :))
Hemen durumu açıklayıcı bir mesajla S. ye beni karıştırdığını, diğer arkadaşın nerde olduğunu ise bilmediğimi söyledim.
Bir iki gün mesaj gelmedi. O da araştırmasını yaptı, sonra cevapladı beni :) Evet ben
haklıydım o karıştırmıştı :))
Facebook'un güzelliği de burdaydı. Bir arkadaş daha edinmiştim. Puhahahah! :))
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder