14 Şubat 2010 Pazar

Yorgunlukla Beraber

Şöyle bir baktım bloglara. Genel bir yazamama durumu var sanırım. Sevgili Benim Hayatım da bahsetmiş. Hani sürekli takip edersiniz, gün gelir yazmamaya başlar blog sahibi. Kızarsınız, yani tam kızmak da değil de aslında, hoşunuza gitmez diyelim. Sürekli yazsın istersiniz, sürekli okumak istersiniz. Yeni yazı yayınlanmadıkça hem biraz hayalkırıklığı olur hem de heves kaçması. Bende de bu şekilde en azından. Ama ben de sık sık yazamayanlar arasına girdim!

Aslında en büyük etken internet erişimi. Evde çok vaktim ve enerjim olmuyor bilgisayar başına geçmek için. İş yerindeki boş vakitlerimi çok güzel şekilde değerlendirip yazı yazabiliyordum eskiden. Ama internet erişimimiz kısıtlı olduğu için çoğu siteye erişemiyoruz. Bu da acaip bir bıtkınlık yaratıyor bende.

Neyse.. Yine bir sürü film seyrettim. Eskisi gibi fotoğraflı yazılar yazabilir miyim bilmiyorum ama o zamana kadar bu şekilde idare edeceğiz artık. Six Feet Under diye bir dizi vardı. Daha önce bahsetme fırsatım olmuş muydu hatırlamıyorum. Bütün sezonları bitirdik. Bitirirken de çok üzüldük. Herkes resmen hayatımızın bir parçası olmuştu. Badem uzun süredir iş değiştirmek istiyor. Dizi sonrasında cenaze levazımatçısı olmayı bile düşündü. O kadar girmiş içimize :) Şimdi de o dizide duygusal bir gay olan karakteri Dexter’da haysiyetli bir katil olarak seyretmek tuhaf oluyor. Ama Dexter da güzel. Onun zaten belli bir hayran kitlesi var biliyorum. Katil deyince insanda biraz önyargı oluyor kabul. Ama aslında katil olanların katili o. Öldürmenin hiçbir şekli kabul edilebilir ya da haklı görülebilir bir şey olmayabilir ama neticede bu bir dizi. Filmlerde de insanlara eziyet edip öldürenlerin hep daha kötü bir sonla cezalandırılacağını umarım. Bu belki de benim psikopatlığım bilmiyorum. Ama belki de bu yüzden sevdim Dexter’ı. Daha ilk sezondayız. Yeni başladık sayılır. Biraz ilerleyince daha ayrıntılı bilgi veririm.

Geçenlerde Erkan Oğur geldi şehrimize. Bayıla bayıla gittik konserine. Zaten bütün albümleri mevcuttu bizde. Telvin ile birlikte geldi. Sahnede tam 15 kişilerdi. Tabi Telvin 3 kişiden oluşuyor aslında. Ama 15 kişiyle de harika oldu. Davullar, tefler, ney, viyolonsel, gitarlar, her şey çok güzeldi. Müzik sesi oldukça fazlaydı ve ritimliydi. Ege Çınar baya duydu sanırım :) Bebeklerde de şöyle bir durum varmış. Anne karnındayken sıklıkla dinledikleri şarkıları doğduktan sonra da duymak isterler ve dinledikçe sakinleşirlermiş. Göreceğiz bakalım :)

Lost da başladı. Ama aynı abuklukla devam ediyor. İlk bölümde hiçbir şey yoktu. İkinci bölüm de aynı. Ne zaman bitecek, ne zaman açıklanacak her şey, bıkkınlık geldi bize artık.

Fringe de devam ediyor. Aslında bir sürü hadi oradanlar var içinde. Ama yine de hoşumuza gidiyor. Olivia’nın bön bakışlarına rağmen onu bile seviyorum ya :)

Law Abidin Citizen diye bir film seyrettik geçenlerde. Onu da sevdim :) İntikam peşindeleri hep seviyorum zaten. Başrollerde Gerard Butler var. Kızı ve eşiyle yemek masasına oturacakken kapısı çalıyor. İki adamın saldırısına uğrayıp hem gözleri önünde karısının ve kızının ölümü gerçekleştiriliyor hem de kendine zarar veriliyor. Ama adalet orada da Türkiyede’kinden farklı değil. Adam öldürsen bile çok sene (hatta ay) yemeden serbest bırakılıyorsun. G. Butler’ın oynadığı karakter de intikamını kendi almaya karar veriyor ve 10 sene bunun için çalışıyor. Sonunda başarıyor da. Ama adalet de onun peşini bırakmıyor. Adalet hep intikam almaya çalışanın aleyhine işliyor zaten. Asıl katillerin lehine nedense..

2012 yi de seyrettik sonunda. Onu da çok abuk subuk buldum. Böyle kıyamet filmlerini mesela özellikle küresel ısınma gibi genel problemlerle birleştirip insanların gözüne girecek bir film yapsalar da azıcık korkup daha doğal ve normal yaşamaya başlasak keşke!

İş yerimde de gelişmeler var. Birimizi daha önce bahsettiğim görevlendirmeye gönderdiler maalesef. Kaldık 5 kişi. 2007 den beri emeklilik vaadiyle (dip notu burada vermem lazım, emekli olsun olmasın, benim umurumda değil aslında. Bana ne faydası var ne zararı. Kendi bilecekleri iş. Ama her sene emekli olacagiz diye hiçbir görevi kabul etmemek ve her sene için yapılan toplantılarda çok ihtiyacımız varmış gibi sözler vermek, yeminler etmek işin içine girince işler değişiyor) bizi kandırıp (!) 2010 u da çıkartacaklarını düşündüğüm iki dinazor meslektaşım bana göre sırf nöbet mevzusundan, bir hafta ben bir hafta kocam şeklinde izin almaya başladılar. Aslında sayımız 4 e düşünce de nöbet tutmak zorunlu. Ama işin içine bu meslege yillarini vermiş, özellikle benim geliş tarihim olan 2002 den beri her görevi üstlenen (!) amirimiz de nöbet listesine katılmak zorunda kalacağı için başhekimle görüşmeye gitti. Artık ne görüştülerse nöbetler birden iptal oluverdi. Hayırlısı olsun ne diyeyim.

Sonracıma Dan Brown’ın son kitabı Kayıp Sembol’u okudum. Tarz aynı evet, ama özellikle başlarda acaip heyecanlı geldi bana. Pırr diye bitiverdim o yuzden. Ama sonunu begenmedim. Bir sey aciklanmadi ki..

Sonunda Adam Fawer’in Olasılıksız’ını da okudum. Ben Kayıp Sembol’e gömülmüşken Badem de Olasılıksız’a gömülmüştü. Aynı anda bitirdik :) Bitirince benim çok seveceğimi söyledi, ben de hızımı alamamışken hemen başlayayım dedim ve onu da pır diye bitiriverdim. Epeydir böyle zevkle kitap okumamıştım. Çok begendim. Ve kitapla ilgili tam olarak bilgim yoktu. Şöyle ki, detaylı yazıları bilerek okumamıştım. Kimi felsefik demişti, kimi başka şeyler demişti. Merakımı uyandırak kadarını okudum yorumların. O yüzden kitabı bitirince, aslında başladığımda bile, yorumların kişiden kişiye ne kadar değişebileceğini fark ettim (biliyordum da bir kez daha anladım diyelim :) ). Zevk meselesi elbette. Ama ben çok beğendim. Bana biraz Final Destination serisini hatırlattı. Şimdi de Empati’ye başladım.

Şimdilik böyle :) Yazmak güzel…

7 yorum:

zuzuların annesi dedi ki...

Günaydın...Uzundu ama bir çırpıda okudum ben yazınızı:)
Ara vermeyin,vermeyelim?:P
Kitap ve film paylaşımları hoşuma gidiyor heleki bir de okurken veya izlerken aynı duyguları yakalamışsak...
Dexter'ı severim,Gerard Butler'ın filmini sinemada izlemiş ve çok beğenmiştim-aynı yazdığınız gibi sonunda masumların intikamı alınan fimleri oldum olası sevmişimdir..
(o yüzden de sizi okurken gülümsedim:))Ve 'Olasılıksız'ben de beğenmiştim...
Şöyle bir okudum da ne yazdım diye?
Bu kadar uzun uzun yazacağıma
''hepsine katılıyorum'' yazsaydım da olurmuş:P
Selamlar....

Vladimir dedi ki...

Haklısın Çınar, bir yazamam halidir gidiyor bir çoğumuzda. Bakalım havalarla ik-lgilidir belki. Kış uykusu gibi. İlerde açılırız nasılsa.

Law abdiing citizen benim de hoşuma gitti, mantık hatası bulamadım içinde, Lost'tan öö geldi bir şeya çıklansın diye de merak etmiyorum bu kadar izledik sonunu da bilelim diye izler oldum. Çarşamba günü otomatiğe bindirdiğim bir yazım var orada PANDORUM isimli bir film önerisi yaptım. O filmi edinirseniz izleyin lütfen son yıllarda izlediğim en iyi bilim kurgu-gerilim filmi. Hatasız bir senaryo, güzel oyunculuklar, nefes almadan izleniyor. Bitince oturup bir daha izledim. Kesinlikle tavsiye ederim. :)

cinar dedi ki...

@ Zuzuların Annesi, Dexter'da ikinci sezona geçtik. Sevmeye devam ediyoruz :)) Katilin de masumu olur mu? Ama olmuş işte, sevgili Dexter :))

@ Vladimir, bahsettiğin filmi eniştem de tavsiye etmişti ve seyretmiştik. Ama film hep ayni yerde ve gün ışığından uzakta geçtiği için benim içime bir sıkıntı vermişti. ruhsal ve fiziksel durumumdan ötürü olabilir :) yine de teşekkürler :)

Tabiat Ana dedi ki...

dexter "en iyi kötü adam"
4.sezonla beraber bitirdim kendisini inanılmaz heyecanlı bitti ayyy bayılıyorum ben o diziye :)
Olasılıksız ve empatiyi okumuştum ikinin arasında en çok empatiyi sevdim ben gerçi oda arkadaşımda olasılıksızı beğenmişti.Bakalım sen en çok hangisini beğeneceksin :)
Aman ya Bademde dursun ne cenaze lavazımatçısı falan baba olcak o şimdi daha olası hayaller lütfen(kızabilir şimdi bana :) kızmasın )
Kayıp sembolü merak ediyorum pırr diye okumak istiyorum.
Ege Çınara bayıldım adıyla yaşasın pıtırcık :)
Öpüyorum seviyorum seni çok :)
(bu arada uzun zamandır readera bile bakmıyordum seni görünce dayanamadım.Özledim ben )

sessiz balik dedi ki...

çınar;haberi uzunbacaktan aldım mail attığında yazmış
sevindim hem de nasıl :)
bu kadar güzel bir çiftin beraberliklerinde o tadı yaşamasını dilerdim hep okudukça
umarım senin Çınar'ın da bizim kuzular gibi sağlıcakla dünyaya gelir
kardeş kardeş geçinirler
ismi de süppeerrr beğendim

Güneşli Günler dedi ki...

Çinarcım yeniden yazmaya başlaman ne kadar güzel. Hepimizde oluyor zaman zaman bu ara vermeler, keşke olmasa. Bu arada bunca filmi ne zaman izliyor bunca kitabı ne zaman okuyorsun, hangi arada valla hayranım sana. Ege Çınar ne güzel isim bu arada. Öpüyorum canım.

cinar dedi ki...

@ Tabiat'çım,
biz de 4. sezonu bitirdik aslında ben bu yazıları yayınlayana kadar. O ne sondu öyle ya? :(( Gıcık oldum ben! Empati güzel gidiyor ama çok ilerleyemedim son zamanlarda. Anneannem bir yandan, alıveriş bir yandan.. Özledim ben de :)

@ Sessiz Balık, çok naziksin :)) Umarım her şey düşündüğümüz kadar iyi olur. Hayatımıza güzel değişiklikler getirir Ege Çınar. Sen de daha sık aralıklarla yaz lütfen. Merak ediyoruz burada :)

@ Güneşli Günler, o aslında küçük yerde oturmanın artısı(yoksa eksisi mi demeliydim?) Yapacak başka hiçbir şey olmadığı için mecbur ya eve kapanıp film seyredip kitap okuyorsun ya da hava güzelse dışarı çıkıp kitap okuyorsun :))