6 Aralık 2007 Perşembe

Ağlamaklıyım sayın okuyucum :(

Hüngüüüüüüüüürt :((

Bu satırları "evim güzel evim"den yazıyorum size. Buraya kadar her şey normal evet, ama ben bu blogu hep iş yerimdeki boş vakitlerimde (aaaah eski zamanlar) yazdığım için bu bir yenilik..

İş yerimizde artık sınırsız internetimiz yok :( Sevgili BAŞ amirimiz interneti yasakladı bize. Sanki verilen işleri internette lak lak yapmaktan bitiremeyen biziz.. Sanki imkansızı başarmak için geceleri 11 lere kadar kalıp çalışmıyoruz.. Of adalet istiyorum artık ya!!

İş yerimi yine bir kenara bırakmak istiyorum..

Haftasonu Ankara'ya gittik Badem'le. Badem'in annesi, evet kayınvalidem, ufak bir ameliyat geçirdi. Korkulacak bir şey yok, safra kesesi ameliyatı oldu ve şu anda çok iyi.

Ama işte ameliyattır, gelen giden olur, yemek yapmak gerekir falan diye cumartesi sabah çıktık burdan yola. 2 gün de izin aldım. Geldiğimde masamdaki işler ufak çapta bir dağ oluşturmuştu (çakılcım bilir bu konuyu). Onları halledeyim bloguma sonra uğrarım falan derken bizim blog falan hikaye 
olmuş meğer. Artık evden eve yazacağım anlayacağınız.. Eskisi kadar sık da yazamam 
heralde :((

O zamana kadar arayı kapatmak için başlıyorum:

* Badem bir dizi bulmuş yine. Hani bizim telekomcular gibi Hollywood senaristleri de
greve girmiş ya, müptelası olduğumuz dizilerin, Lost, Hereoes, Grey's Anatomy, House
gibi, sonraki sezonları yokmuş efendim. Seyircisine veda etti gibi üzücü haberlerini okudum en son. Bir hüngürt de buraya o zaman. İşte Badem de beni bu kadar üzgün görünce başka bir dizi bulmuş : The Lost Room. Konu bir yerden acaip tanıdık gelse de
dizi çok heyecanlı ilerledi. Zaten topu topu 6 bölümden oluşuyormuş ve biz dün heyecan içinde ilk 3 bölümünü seyrettik bile. Bugün de sonuna geleceğiz yani. Size de tavsiye ederim. Kısaca bahsedeyim konusundan. Özel eşyalar var. Anahtar, tarak, saat gibi
sıradan görünen yaklaşık 100 tane eşya varmış. Bazıları bu eşyaların Tanrının olduğuna inanıyormuş çünkü her birinin farklı bir gücü, farklı bir özelliği varmış. Örneğin anahtar her kapıyı açıyormuş, üstelik her kapıyı aynı otel odasına açıyormuş.  Odadaki kapıyı açtığındaysa nerede olmak istiyorsan oraya açılıyormuş. Tabi ki iyi adamlar ve kötü adamlar var bu dizide. Ama kötü adamların bile kendilerin
e göre bir sevimlilikleri var inanın :) Oyunculuk da çok süper değil ama heyecan için seyredin derim ben :)

* Efendim evelsi gün ilk defa kereviz yaptım evde. Ben eskiden hiç sevmezdim kereviz falan. Ama Ankara'da ananemle oturduk kayınvalidem için kereviz yaptık. Gaz oldu bu da bana, Ereğli'ye döner dönmez gittim aldım :) Evde havuç yokmuş tabi onu almayı unutmuşum. Yine de kereviz, patates, soğan ve taze sıkılmış portakal suyuyla yaptım kerevizi. İlk yiyen de bugün temizliğe gelen Sezi oldu. İlk yapılmasına rağmen fena
olmamış. Öyle dedi :))

* Geçen hafta sevgili Tabiat Ana Öykücü'ye güzel yorumlar bırakmıştı benden de bahsederek. Öncelikle güzel sözler için teşekkür ederim. Bunu yorumlara ek olarak yazacaktım aslında ama eski yazılara gelen yeni yorumlardan haberi olmuyordur belki diye buraya yazıyorum. Öykücüyle dostluğumuz çok eski yıllara dayanıyor evet. Bıkmadan usanmadan bırakmadık peşimizi. Üniversite yıllarımızda başlayan dostluğumuzu bugünlere kadar getirebildik, üniversiteye 1997 yılında girdiğimizi düşününce 10 seneyi devirmişiz işte.. Nice 10 senelere :)

Arkadaşlık çok değerlidir benim için. Çok emek veririm ben. Emeğimin karşılığını alamadığımda ya da alamadığımı düşündüğümdeyse çok kırılırım. Hani sevgi karşılıksızdır derler ya bazen, yalan o. Karşılıksız sevgi ancak annenin çocuğuna duyduğu sevgidir aslında. Arkadaşlık karşılıklı sevgidir. Ama yanlış anlaşılmasın bu "karşılıklı" ifadem. Çıkar anlamında değildir. Karşılıklı olması, bazen bir gülümsemedir, bazen hatırlanmaktır,
bazen sesini duymaktır. Bir nevi manevi tatmindir. Bu da bir çıkar değil midir diye soracaksınız. Bana göre değildir. En azından burda bahsettiğim çıkar ilişkisi maneviyatla değil maddiyatla ilgilidir.

* Daha önce Öykücü'mün gönderdiği kitaplardan "Biri Benim Üç Nikah (Chris Manby)" okduğumdan ve çok beğendiğimden bahsetmiştim. Hala kitapayracıma ekleyemedim gerçi ama Ankara yolunda yine 
Öykücü'mün gönderdiği kitaplardan "Yalancının Mumu (Chris Manby)" nu okuyayım dedim. Bir de ne göreyim, tanıdığım karakterlerden Lizzie Jordan
ve arkadaşları bu kitapta da var. Meğer ilk önce okuduğum kitap bu kitabın sonrasını anlatıyormuş, Star Wars misali :) Sanki eski arkadaşlarımı bulmuşum gibi çok mutlu oldum kitabı okurken. İkisini de ekleyeceğim kitap ayracıma (hala umutluyum!)(birini ekledim bile) :)

4 yorum:

Öykücü dedi ki...

Amirinizden çok nefret ediyorum.Omuzlarından tutup sarsarak tüm hislerimi söylemek istiyorum.Bencil kadın.Herkesi aptal mı sanıyorsun.Iyk.

Tabiat Ananın yazdıkları cidden çok hoştu:))10 yıl da amma uzun di mi:)) Yaşlanıyoruz:))

Kereviz ve portakal suyu cidden harika oluyor.Portaka suyu işin püf noktası:))

Öptüm kocaman..

cakiltasi dedi ki...

tembel çakıl geri döndü :)))

çınarcım artık gece gündüz internetim var ama gene de tembellik sarmış dört bir yanımı.

emek isteyen arkadaşlık meselesine katılıyorum. tek taraflı oldu mu bi süre sonra çaba sarfetmeyi bırakıyor insan. istenen çok bir şey değil aslında bir msj, bi telefon ya da düşündüğünü gösteren en ufak bir şey. dünyalara bedel olan:)

cinar dedi ki...

@ Öykücüm aslında bunu yapan o cani kadın değil. Ama bil bakalım ne yapmış? İnternetin kapatıldığını duyunca onun da dünyası yıkılmış ve sessiz ve derinden ilgili yerleri arayıp kendininkini açtırmış! Biz de ağlayıp duruyoruz derdimizden. Yemezler dedik ve biz de açtırdık sonunda! :) Evet evet yanlış duymadınız efendim, bu satırları iş yerimden yazıyorum hehe!

cinar dedi ki...

@ Çakılım evet internetin var da biz daha göremedik elmaları :) Günlerdir yeni yazılarını bekliyoruz heyecanla.. Çok merakta bırakma şekercim.
Aaaah ah bu vefa konusunda yaralarım çok derin. Açmasak daha iyi :)