10 Ağustos 2013 Cumartesi

Long Way Home

Dizi seyretmeyi çok seviyorum. Aynı seri kitapları sevme sebebim gibi, bildiğim karakterlerin hayatlarına göz atmak hoşuma gidiyor. O yüzden her dizi finalinde sanki yakın bir arkadaşıma veda ediyormuşum gibi geliyor..

Dexter her ne kadar katil olsa da bu son sezonda yaratıcısının Dexter'ı olağanüstü bulması ve onunla gurur duyuyor olmasına şahitlik ettik. Dexter'ı zaten severim. Evet o bir katil ama çoğumuzun olmak isteyeceği türden bir katil. Kuralları var, bu kurallardan ödün vermez ve yaratıcısının da dediği gibi dünyayı daha güzel bir yer yapıyor aslında. Tabi sonunda başına ne gelecek bilmiyorum. Son sezonlarda iyice zıvanadan çıktı çünkü kendisi..

Hart of Dixie'ye yeni başladım. Pamuk şeker tadında bir kız dizisi olduğunu kabul ediyorum. Bazen hayatınızda eksik olduğunu hissettiğiniz şeyler olur ya, bu dizide öyle bir hissiyata kapılıyorum zaman zaman. Dexter'da hiç böyle bir hisse kapılmadım mesela. Ya da Six Feet Under'da. Ki o da çok severek seyrettiğim bir diziydi. Hart of Dixie gerçekten çok bir şey içermiyor aslında. Çoğu şey çok yapmacık, sıradan, zaman zaman sıkıcı ama bazen bir o kadar da gerçekçi oluyor. Belki de benim psikolojimden bilemiyorum.

New York'un dibine vuran Zoe Hart adında bir doktor karakter var. Ki kendisini O.C. de de çok sevdiğim bir karakteri oynayan Rachel Bilson canlandırıyor. Ünlü bir Kalp Cerrahı olan babası gibi Kalp Cerrahı olmak istiyor. Mezuniyetinde hiç tanımadığı bir adam gelip ona Bluebell denen küçük bir kasabada yanında çalışması için iş teklifinde bulunuyor. Zoe daha büyük hedefleri olduğunu söyleyerek teklifi geri çeviriyor. Kalp Cerrahı olmak için başvurularda bulunsa da gerekli burs alabilmesi için önce pratisyen olarak çalışması gerektiğini söylüyorlar. İşte o zaman esrarengiz adamdan gelen iş teklifini kabul edip Bluebell'e gidiyor. Zoe gittiğinde hayatı altüst oluyor. Çünkü adamın 3 ay önce öldüğünü, ölmeden önce kliniğin yarısını (sahip olduğu bu kadarı çünkü) ona bıraktığını öğreniyor. Başta orada yaşamak zor gelse de Zoe zamanla alışıyor ve kendini sevdirmeye çalışıyor. Daha sonra esrarengiz adamın biyolojik babası olduğunu öğreniyor falan filan.

Biz de aslında küçük bir sahil kasabasında yaşıyor sayılırız. Bluebell küçük ve muhafazakar bir kasaba aslında ama burası ondan çok daha muhafazakar. O yüzden oldukça sıkıcı. Akşamları gidilip eğlenilebilecek bir bar yok mesela. Ha bar yok mu, var evet, ama sadece erkekler gidebiliyor nedense?! (Ah İzmir) Ben çoğu şeyi gözardı edip dilediğimce giyinip davranmaya çalışıyorum ama yine de rahatsız olduğum durumlar olabiliyor (Ah İzmir iki). Henüz 3 yaşında olan oğlum hiçbir şeyin farkında değil şu an, umarım farkedecek yaşa geldiğinde herkesin hak ettiği gibi modern, içinde yaşamayı sevdiği, hak ettiği saygı ve sevgiyi bulabileceği bir yerde yaşıyor oluruz (Ah İzmir üç).

Konudan konuya atladım biraz. Fonda da Norah Jones var. Onun da etkisi olabilir :) Öte yandan karı koca True Blood, ki o da bence uyduruk gaydırık bir dizi ama seyrettiriyor kendini nasılsa, Game of Thrones (o şimdi tatilde), Modern Family (o da tatilde), Breaking Bad (yeni sezon başladı mı emin değilim, günü gününeden ziyade biriktirip seyrediyoruz genelde, vakit de olmuyor zaten diğer türlüsüne) seyrediyoruz. Gayet de güzel hepsi de. Modern Family bir komedi dizisi diğerlerinin aksine. Çok da şeker bir dizi henüz seyretmemiş olanlarınız varsa bildireyim buradan. Ben kendi başıma Hart of Dixie'den başka Mentalist, Lie To Me (eşimle başladık ama o sıkıldı bir yerden sonra, aslında ben de sıkıldım ve nerede kaldım hatırlamıyorum şu an), Once Upon A Time (sabun köpüğü gibi bir kız dizisi daha, çok boş vaktim var sanki :)) ) seyrediyorum. Bol bol da kitap okumaya çalışıyorum ama hakkaten 24 saatle yetinemiyorum. Sanki yapacak dünya kadar şeyim var ama hiçbirini yetiştiremeyecekmişim gibi bir his oluyor içimde ve tabi onun telaşı. Sonra da hiçbirine yetemeyeceğime karar verip boş boş yatıyorum bazen. Depresyona girmiş olabilir miyim? :) Kendime belirlediğim yeni hedefim şu : Yoga yapmaya başlayacağım (umarım!)..

5 yorum:

Adsız dedi ki...

hoşgeldiniz,sizi okumayı seviyordum,birden yazmayı bıraktınız.Şimdi bir baktım yazmışsınız ,çok sevindim.İnşallah yine eskisi gibi yazar evlerimize konuk olursunuz.herşey gönlünüzce olsun.

sessiz balik dedi ki...

sana muz seslerini yollayım istersen ece temelkuran

sessiz balik dedi ki...

sana mail atmıştım aslında
cinardan@gmail.com adresine

Vladimir dedi ki...

Ben de son aylarda izleyecek dizi bulmakta zorlandım başladıklarım hep yarıda kaldı. Ama iki adet istisnası var. "enlightened" inanılmaz bir komedi dizisi, komediden çok iş hayatına ve anne kız ilişkilerine bitmiş evlilikler dair trajikomik anlar resmi geçidi gibi. toplam 18 bölüm ve orada bitiyor. Uzun yıllar anacağım bir dizi olacak.

A. Hitchcock'un meşhur Psycho filminin öncesine gidip Norman bates ve Annesi Norma Bates'in oteli kurduğu günlere gittiğimiz "Bates Motel" fikir olarak bana itici gelmişti hele ki izlemeye başlayınca olayın gğnümzde geçmesini manasız bulmuştum ama ilk bölümün 20. dakikasında dizi öyle bir hızlandı ki sezon bitince kalakaldım ikinci sezonun gösterilmesini sabırsızlıkla bekler durumdayım. Norman Bates ruh hastası olduğunu yeni yeni farkediyor o yüzden anımsadıklarına güvenemiyor hayal dünyasında yaşadığının farkında ve neyin gerçek neyin ahyal olduğuna dair kesinlik duygusunu kaybetmek üzere o yüzden biz de izleyici olarak fgördüklerimizden emin olamıyoruz. Gerçek görüntüler ile norman ın hayal dünyası at başı gidiyor. İyi düşünmüşler.

BU iki dizi güzel,

Ümitli olduum bir dizi de The Bridge... Roberto Bolano nun meşhur 2666 sına konu olan kentteki seri cinayetleri anlatıyor. BU gizem onlarca yıldan beri çözülemedi. Henüz izlemedim bekliyorum bir on bölüm olursa izlerim.

Bir de "The Following" eneteresandı onun ilk sezonunu izledim, şahane diyemem ama ilginç bir senaryosu var. Yine seri katil hikayesi. Bir seri katil hapisteyken, dıaşrıdaki hasta ruhlu insanlardan kendine körü körüne inanıp onun emirlerini yerine geiterecek bir ekip kuruyor ve kendisini yakalamış fbi götrevlisinin oğlunu kaçırtıyor. O hasta ruhlu insanlar bazı eylmlerini edgar allan poe kılığına girerek yapıyorlar i,şledikleri cinayetler poe nun öykülerindeki cinayetler gibi, duvarlara gömülmüş cesetler filan var.

Sen ve eşin bir gün İzmir hayallerinizi inşallah gerçekleştireceksiniz. Ben inanıyorum. Hayırlısı :)

cinar dedi ki...

@ sevgili adsız, adını bilerek (rumuz da olsa) hitap edebilseydim daha iyi olurdu, güzel sözlerin için teşekkür ederim.

@ Özlemkooo, çok teşekkür ederim canım, zahmet etme alırım ben buralardan :)

@ Vlad abim, uzun yorumuna teşekkürler öncelikle, bilmediğim birkaç dizidn daha haberdar olmuş oldum sayende, yazıyorum bir kenara. anne kız dizisi deyince aklıma Gilmore Girls geldi bir de. o da çok şeker bir diziydi. American Horror Story'i unutmuşum bu arada. O da kanlı falan ve eğlenceli bir dizi. Grey's Anatomy eskide kaldı artık, son sezonu bitirmedim bile hatırladığım kadarıyla ama zamanında çok büyük heveslerle seyretmişliğim vardır yani :))
son sözler için de koca bir amiiiin diyorum, sagolasın :)