8 Ağustos 2013 Perşembe

Bir nöbet daha..

Bugün günlerden Perşembe. Bir bayram perşembesi ve ben nöbetçiyim. Yazmadığım o uzun arada oğlum 3 yaşını bitirdi, aynı yerde çalışmaya, aynı yerde yaşamaya devam ediyoruz. Hayatımda çok da bir şey değişmedi. En son bu blogu düşündüğümde aslında yazmayı ve okumayı ne çok sevdiğimi tekrar hatırladım. Ama ara verince sanki hiç yazmamışım ve blog dünyasına çok uzakmışım gibi geliyor. Bir kere yazınca da neden daha önce de yazıp paylaşmamışım gibi geliyor. Bilemiyorum size de aynısı oluyor mu? Oğlumdan kısaca bahsedip hayatımın geri kalanı hakkında yazmak istiyorum aslında. Ben zamanında blog okuyarak çok sevdiğim filmlerle ve kitaplarla tanıştım çünkü.. çok sevdiğim yemekleri pişirmeyi de öğrendim. İnternet acaip bir şey. Işık hızıyla sevdiklerinizin yanında olabilmek, onların görüş açısından hayatı yakalayabilmek çok güzel.. Mayıs sonunda Zeynomlarla Antalyaya tatile gittik bir hafta. Çınar havuza düştü gözümüzün önünde. Ama çok hafif ve travmasız olarak atlattık bu olayı. Düşme sonrasında kafam hemen okuduğum/ bildiğim kadarıyla yapmam gerekenlere kaydı enterasan olarak. Normalde de soğukkanlıyımdır zaten ama Zeynep'in çığırtmasıyla elimdeki kitabı fırlatarak havuza daldım ve hemen Çınar'ı kucakladım. Ve enteresan olan şu: çocuğu hemen havuzdan çıkarmadım. Sadece kucağıma aldım ve ayağı kaydığı için düştüğünü, korkulacak bir şey olmadığını anlattım. Ve bu süre içinde de hep havuzda kaldık. Sakinleşince de tekrar kolluklarını taktık ve birlikte biraz yüzdük. Böylece Çınar havuzdan ve sudan korkmadı :) Onun düştüğünü göremememin sebebiyse Göçebe'ye gömülmüş olmamdı sanırım. Stephenie Meyer'in okuduğum ilk kitabı. Çok beğendim. Alacakaranlık serisinde önce ilk filmi seyretmek gibi büyük bir hata yaptığımdan kitaplarını okuyamadım bir türlü. Ama okumak istiyorum seri olarak. Çünkü filmler bana göre gerçekten kötüydü. Bir ve ikiyi seyrettim. Üçüncüyü seyretmiş olabilirim, aklımda bile kalmamış. Tek hatırladığım ikinci filmin ilkinden daha kötü olduğu. Ama Göçebe'yi bir çok arkadaşımdan duyduğum için onu okumayı çok istiyordum. Kitabın içine girince de çıkamadım işte. Sonrasında filmini de seyrettim. Elbette ki güzel değildi, kitap sonrasında beğenmeyeceğimi bilsem de nasıl çektiklerini merak ederek seyrettim. Aynı tatilde Marcus Sakey'in Akıl Labirenti'ni de okudum. Hikaye çok tanıdık geldi bana birkaç ayrıntı dışında. Sevmedim diyemem ama hani mutlaka okuyun türünde bir kitap da değil.. Daha Sonra eve dönüş yolunda Ayşe Kulin'in Dönüş'ünü aldım. Onu da yolda bitirmiş olabilirim! :) Ayşe Kulin'i oldum olası sevmişimdir zaten. Bu son üç kitabında epey farklılık yaptı eski kitaplarına kıyasla. Gizli Anların Yolcusu ve Bora'nın Kitabını da çok büyük bir merak ve heyecanla okumuş ve beğenmiştim. Kitaplarda bildiğim karakterlerin sonraki yaşantıları hakkında bir şeyler okumayı çok seviyorum. Seri kitapları okumak beni çok mutlu ediyor bu yüzden.. Okuduğum daha bir sürü kitap ve seyrettiğim film var. Zaman içinde hepsini de yazabilmeyi umuyorum. Blog sayfamı ve sizleri özledim.. Tekrar merhaba ve iyi bayramlar! :)

1 yorum:

Zeynep dedi ki...

Hey yaşasın yeniden yazmaya başlıyorsun... Büyük takipçin olarak bekliyorum yazıları...

Senin sayende okuduğum Göçebe'ye de bayıldım. Herkese önerilir...

Çınar düştüğünde attığım çığlık için de özür ama kıpırdayamadım, sanki siz daha yakındaysınız diye bastım yaygarayı :)

Ama gerçekten soğukkanlı davrandın...