12 Şubat 2010 Cuma

Yeniden :)

Çok filmler seyrettim. Kimisi aklımda, kimisini çoktan unuttum. Çok şaşkınlıklar yaşadım, kimine çok kırıldım, kimini çoktan unuttum. Mutlu şaşkınlıklarım da oldu tabi..

Ara verdiğim süre zarfında film seyredip yatmaktan başka hiçbir şey yapmadım desem yeridir. Filmleri de yattığım yerden seyrettim zaten. Ara verip de uzun zaman geri dönemeyenleri çok iyi anladım. İnsan bir kere bırakınca ipin ucunu nereden yakalayacağını bilemiyor bir türlü. Bende de öyle oldu. Nereden başlayacağımı bilemedim, bir ara hevesim de yoktu nedense.

İş yerimizde her sene olan beklendik gelişmeler oldu. 2 meslektaşım görev dağılımının yapıldığı her aralık ayında olduğu gibi bu sefer emekli olacakları gerekçesiyle hiçbir göreve kendilerini yazmadılar. Yine kalan 4 kişi arasında görevlendirmeler yapıldı. Ona alıştık zaten de, bu sene kötü olarak, kafa sayılıp sayımız fazla bulunduğu için il hastanesine destek amaçlı geçici görevlendirme yapıldı. Emeklilik haberi (!) vs ile sayımızın azalacağı söylense de ortada resmi bir dilekçe olmadığı için itirazımız kabul görmedi :( Henüz giden de olmadı gerçi ama eli kulağındadır.

Tuna’cım büyümeye devam ediyor. Annesi de sağolsun aklına esip gelmediği, çoğu davetimize de olumsuz yanıt verdiği için eskisi kadar sık görüşemiyoruz. Burayı şikayet kapısı mı yapsam acaba? Ama o zaman her gün yazmam gerekirdi :))))

Yıllar yıllar önce (!) Sunshine Cleaning diye bir film seyrettim. Benim çok hoşuma gitti. Belki de çoktan seyretmişsinizdir. Beğendiğim olarak aklımda kalan Man Who Hates Woman var. Aslında orijinal ismi bu değil ama kendi ismini hatırlamam da mümkün değil. Rus filmiydi yanlış hatırlamıyorsam.

Sonra Hurt Locker diye bir film vardı. Bomba imha uzmanlarının Irak’taki durumlarını gösteren bir filmdi ama öyle sonunda falan ne oldu hiç hatırlamıyorum. Sonunda uyumuş bile olabilirim! Gerçi uyuduysam ertesi sabah kalkıp devamını seyrediyorum genelde ama yine de hatırlayamadım sonunu.

Sonra Towelhead’ı seyrettik. Çok güzel bir filmdi. Güzelden kastım ne tabi. Aslında çok rahatsız edici bir filmdi. Ama sadece fikir olarak. Yoksa filmde görüntü olarak sizi rahatsız edebilecek bir bir sahne bile yok. Burada da yönetmene kocaman bir alkış gönderiyorum. Film cinselliği keşfeden ve bu süreç içinde komşusu tarafından tacize uğrayan genç bir kız hakkında. Bu tacizi kızın ve adamın yüzlerinden vs anlayabiliyorsunuz ama aslında kamera çoğu yerde kızın omuzlarının altına bile inmiyor. Üzerinde atlet falan varsa da belden aşağısına inmiyor. Yani hakkaten yönetmeni de oyuncuları da tebrik etmek lazım.

Sonra Brothers Bloom’u seyrettik. Başları çok daha eğlenceli ve değişikti. Ama bir yerden sonra sıkıcı olmaya başladı benim için. Sonunda ne oldu onu da hatırlamıyorum. Ama kızmayın bana. Üzerinden zaman da geçti, çok net hatırlayamamam normal olmalı. Filmler de üst üste geldi çünkü. Beynim de şaşırdı napsın :)

Pijama, iç çamaşırı vs gibi şeylere ihtiyacı olan arkadaşlar varsa pentide çok güzel indirimler var bu arada haberiniz olsun. İnternet adresinden detaylı bilgi edinebilirsiniz.

Bu ayın sonunda hava müsaade ederse Ankara’ya gideceğiz. Geçenlerde bir İstanbul ziyaretimiz de oldu aslında. Ama ben biraz keyifsizdi. Ablamlara gidip yattım desem yeridir. Yaptığımız adam akıllı şey herhalde Avatar’ı seyretmek oldu. Güzeldi gerçekten. Benim ve Badem’in ilk üç boyutlu film tecrübesiydi. İlk başlarda gözlüğü taktığımda epey başım döndü itiraf etmeliyim. Hatta film sonrasında da çok başım ağrıdı. Ama bazı sahnelerdeki örneğin kar yağışını sanki üzerinize yağıyormuş gibi hissetmeniz, silah size doğrultulmuş gibi namluyu burnunuzun ucunda görmeniz falan hakikaten çok güzeldi. Konu olarak kötü insanoğlu dünyasını mahfetmiş yine ve yeni dünya arayışında. Gittikleri gezegeni de yine altını üstüne getirme çabasındalar dolayısıyla yerli halkla savaş içine giriyorlar falan filan. Yine de güzeldi. Na’vi’leri çok sevdim ben :)

İstanbul’dayken janım eniştecim de film açtı bize evde. Zombieland’i seyrettik. Ablam zombi filmi seyredemem ben korkarım dediğinde çok güldüm. Harbiden korkutucu bir zombi filmi hatırlayamadım çünkü. Benim seyrettiklerim hep komik ve salak zombi filmleri oldular. Bu film de öyleydi. Sonuç : Zombiler korkutucu değil komik oluyorlar :)

Neyse açılış için bu kadar yazı yeter sanırım. Ufak ufak alıştırmaya çalışacağım :)

3 yorum:

Yaşamın kıyısında dedi ki...

Çınar'cım,
Seni okumayı özlemişim canım. Gerçi filmleri nasılsa yazarsın eskisi gibi de ben bu yazında kendinden daha doğrusu şimdiki kendinden haberleri aradım.
Ne zaman üçlüyorsunuz? nasıl geçiyor? gibi!
Sevgilerimle...

cinar dedi ki...

Nur Hanımcım çok teşekkürler. Temmuzda üçleyeceğiz umarım. Heyecanla bekliyoruz. sevgilerimle :)

7.oda dedi ki...

Hurt Locker deyip uyuduğun film oscarları götürdü. anlamış değilim kesinlikle. tamam film, belgesel tadında ve güzeldi. ama o kadar. ödüllük ve bu kadar abartılacak bir şey yoktu !!
bu arada kaçırdığın, filmin en vurucu yeri sonuydu bence. adamın supermarketin ortasında durup cornflakes lere baktığı sahne! müthişti.