20 Şubat 2009 Cuma

Şimdi Yazmak Zamanı



(Fotoğraf şuradan alınmıtır)

Günlerdir, haftalardır seyrediyorum bir türlü bitiremedim Kavak Yelleri'ni. Bir yandan da bitmesini istemiyorum o ayrı. Ama daha da bitiremem zaten. Yeni bölümleri hala yayınlanıyor ne de olsa..

Haftasonu nöbetçiyim. Yani tam bir (kocaman, koskocaman biiir) cumartesi günü işyerinde olacağım. Bu da dizilerimi vs seyretmek için istediğimde 24 saatimin olabileceği anlamına geliyor. Bunu idrak ettiğimde sevince boğulmuştum ki, diziyi her açtığımda ben seyretmiyorum nasılsa diyerek ıvır zıvır işlerle uğraşan eşim sonunda içindekine yenik düştü ve o diziyi ben de seyrediyorum bir kere dedi :) Meğer istemem yan cebime yapmış şimdiye kadar. Fasulye :)) Sanırım Grey's Anatomy'i seyrederim bu haftasonu.

Gerçi düşündüğüm kadar çok vaktim de olmayacak. 2 martta tiyatromuz var ya, provalarımız gittikçe sıklaştı. Her hafta Çarşamba, Cumartesi ve Pazar yapıyoruz artık. Bu haftasonu olacak provalar için de yine işyerimizin yemekhanesinde karar kıldık. Dizilerimi seyredemesem bile en azından matrak geçebilecek 1-2 saatim olacak.

İnsanları da hiç anlamıyorum. İnsanlarda hoşlanmadığım / nefret ettiğim diyebileceğim yüzlerce madde sıralayabilirim belki de. Şu bizim tiyatrodaki tipler mesela. Arkadaşım bir insan bu kadar mı sorumsuz olur? Her prova için kararlaştırılan belli saatler var. Haftaiçleri 16:00 da, haftasonları 15:00 da. Birkaç kişi dışında kimse de vaktinde gelmiyor. Bir de oyunlar bir iki kişilik değil ki. Ekip tamamlanmadan oynamanın anlamı olmuyor. Ama tipler de gelmeyince otur bekle. En sinir olduğum şey! Bir sorun vardır, olağanüstü bir durum vardır, arar bildirirsin geç kalma mazeretini, biz de senin bulunduğun oyunu atlar bir sonrakine geçeriz falan filan. Ama yok. İnsanlarda sorumluluk duygusu yok ki. Biri arasa diğeri aramıyor zaten. Her oyunu çakma oyuncularla oynuyoruz gerçek oyuncular gelene kadar. Geçen hafta 5 rolde birden oynadım misal. Benim durumunda olan bir sürü insan da vardı tabi..

Bir de insanların soğuk nevale olmalarına sinir oluyorum. Hani ilk görüşmede çok sıcak olamayabilirsin karşındakine vs, o ayrı mesele. Ama bir insan sana güleryüzle günaydın, merhaba gibi şeyler söylüyorsa anlamsız bakışlarla süzmezsin karşındakini ya. Süzer misin? Hani büyük alışveriş merkezlerinde falan kapıda güvenlik olur ya, çok dikkat ediyorum, giriş çıkışlarda kimse merhaba, kolay gelsin gibi şeyler söylemiyor. Tamam söylemesin. Ama ben söylüyorum ve o güvenlikçiyi düşünüyorum. Gün içinde böyle şeyleri kaç kişiden duyuyor olabilir mesela diye. Belki bir belki iki. Taş çatlasa beşi geçmeyeceğine eminim (bizim memleketten bahsediyorum bu arada, hani küçük bir yer anlamında). Ama o bir belki iki kişiye aynı samimiyetle karşılık veren güvenlikçi de yok. Hayret bir şey yani. Ama katışıksız polyannacılığımdan vazgeçmeyeceğim.

Böyle deyince aklıma İstanbul'da çalıştığım zamanlar geldi. Koskoca fabrika. Bir sürü eleman var. Güvenlikçisi ayrı, şoförü ayrı, departmanlarda çalışanlar, aynı servisi kullananlar ayrı (bunu daha önce yazmış mıydım yoksa ya? Yazdıysam biri beni dürtsün). Bizim duraktan binen 3 kişiyiz. Ben hepsini gördüğümde de sabahın 6,5'u olmasına rağmen güleryüzle selamlıyorum. Ama onlarda tık yok. Servise her bindiğimde kocaman bir günaydım yüklüyorum servis arkadaşlarıma. Ne şoförün ne yolcuların umrundayım. Millette sabah sabah seni hiç çekemeyiz durumları var. Ben de küçük kasabasından yeni gelmiş biriyim ya, İstanbul henüz beni yutmamış, her seferinde aynı şeyi tekrarlıyorum. İlk bir ay aynı şekilde geçti. İkinci ay önce durak arkadaşlarım günaydın demeye başladı bana. Daha sonra yolculardan tek tük günaydın sesleri yükselmeye başladı. Ve sonunda çoğunluk bir ağızdan günaydın demeye başladı ben servise bindiğimde. İnanın şoför bile arkasını dönüp günaydın diyordu yahu.

Tam 9 ay çalıştım o iş yerinde. Sonra birden memleketime geri dönmeye karar verdim. Burada çalışmaya başladıktan yaklaşık 1 sene sonra İstanbul'a gittiğimde eski işyerimi ziyarete gittim. Güvenlikçilerden biri hoş geldiniz Çınar Hanım dedi bana. Kulaklarıma inanamadım. 1 sene geçmiş olmasına rağmen beni, dahası ismimi hatırlıyordu. Sonra içeri girerken şoförlerden biriyle karşılaştım ve ondan da hoş geldiniz Çınar Hanım lafını duydum. Nasıl mutlu oldum anlatamam.. iş yerimdeki çoğu insan da aynı şekilde karşıladı zaten.

Aradan yıllar geçti.. Tabi hala ilaç işindeyiz ya, ara sıra firmaları arayıp faturayla vs ilgili birkaç şey sormak lazım geliyor. Bu sefer eski iş yerimi aramam icap etti ve Satın Alma bölümünü aradım. Kendimi tanıttım ve karşımdaki ses, daha önce burada çalışan Çınar sizdiniz değil mi dedi :)) Buradan kendisine de selamlarımı yolluyorum :))

Amma da yazdım bugün ya. Tam günlük gibi oldu yani. Bıdı bıdı bıdı :)))

Hamiş : Bir sonraki yazı konusu : pasaport maceramız :)

2 yorum:

Benim Hayatim dedi ki...

Ne tatlısın. Sanırım bu sabah nasıl uyandığınla alakalı bir durum.. Ben normalde çok sıcak kanlı, pozitif bir insanım. Yanımda olanlar benimle çok eğlendiklerini belirtir. Ama sabah saatlerinde pek sesim çıkmaz. İlerleyen saatlere doğru neşemi bulurum :)

Tabi kimseyi karşılıksız bırakmam orası ayrı. Sizin tiyatrodakiler tam sopalık. Ben çoktan uyarmıştım. Uyanık geçinen insanlara dayanamıyorum. Benim vaktim değerli değil mi? Ne hakları var?

Yolculuk nereye?

cinar dedi ki...

Canım insan her zaman aynı muhabbette olamaz zaten. Ama her zaman aynı suratsızlıkta olabiliyor bazıları :))
Sen de çok tatlısın :)
Yolculuk Avustralyaya umarım :))