29 Mart 2009 Pazar

Avustralya'ya Gidiş



14 mart cumartesi sabah 06:30 da evden ciktik. Valizleri yerleştir, benzin al derken İstanbul'a doğru yola çıkmamız 07:00 yi buldu. 10:30 civarında İstanbul'daydık. Eşimin ablasına gidip bir güzel kahvaltımızı yaptık. Daha sonra İstinye Park'a gidip 16:00 ya kadar dolandık. 16:00 da maceramızın başlayacağı havaalanına doğru yola çıktık. Emirates vaadettiği gibi 19:10 da hareket ederek Dubai'ye doğru yola çıktı.

Bu benim ikinci uçak yolculuğumdu. İlkinde Antalyaya gitmiştim. O da uçuş süresi olarak yarım saat 40 dakika falan sürüyor. İndin bindin bir şey anlamıyorsun. Bu sefer Dubai'ye kadar 4,5 saat falan uçtuk. Çok korkutucu değildi. Bir de bu Emirates iyilerden biriymiş. Rahat ettirmek için her şeyi düşünmüşler. Koltukların arkalarında birer ekran ve kumanda var. Menüde yüzlerce film, dizi, oyun, binlerce müzik var. Seç beğen dinle, seyret, oyna şeklindeler. Tabi bizim için biçilmiş kaftan :) Gerçi filmleri İngilizce altyazı bile olmadan seyretmek biraz kastı beni. Altyazı işimi epey kolaylaştırıyor zira konuşma esnasında kelimeleri şıp diye yakalayamıyorum. Neyse giderken en kolayından (ve benim için güzelinden, ki daha önce seyredememiştim) Madagaskar 2'yi açtım seyrettim. Animeleri seviyorum velhasıl kelam. İyi de oldu. Hem sevdim hem anladım :) Tabi bu arada yanımıza aldığımız kitaplar da yalan oldu.

Dubai'ye iner inmez koşuşturmacamız başladı. Çünkü uçuşlar arasında çok zaman yoktu ve hemen işlemlerimizi halledip giriş kapısına gitmemiz gerekiyordu. Öyle de yaptık ve bizi yaklaşık 15 saatlik yolculukla Melbourne'e götürecek olan uçağımıza bindik (Bu arada biz Melbörn olarak okuyoruz ama onlar Melbırn diyorlar). İşte bu uçak korkutucuydu. Yine Emirates olduğu için aynı ekipman mevcuttu lakin okyanus üzerinde uçarken engebeli arazide koca bir otobüs içindeymiş gibi sarsılınca insan ne bir şey seyredebiliyor ne bir şey okuyabiliyormuş. Ben zaman zaman Badem'in eline koluna sarılmış vaziyetteydim. Sarsıntı biraz hafifleyince müzik dinleyip uyumaya falan çalıştım ama dile kolay 15 saat git git bitmek bilmedi. Bir de önceden tecrübeli ağızlardan bilgileri aldık ya, zaten normal üstü bir tuvalet mevzumuz var, bir sürekli su içip tuvalete gitme peşindeyiz. Gerçi çok da iyi oldu zira uçak sonrasında Jet-lag denen olayı pek yaşamadık. Bu yolculukta da yine bir animeyi seçtim ve Meet The Robbinsons'u seyrettim. Onu da daha önce seyretmemiştim ve pek keyif aldım :)

Sonunda Melbourne'de Tullamarine havaalanına indik. Bizimle saatle kaça takebül ediyordu, sanırım 16:00 suları idi, orada saat 01:00 civarıydı. Valizleri al, taksiye git, eve yönlen derken Melih'le buluşmamız 02:30 u buldu sanırım. Tabi orada Pazartsi sabahıydı. Yani buradan cumartesi çıktık ve saat farkından ötürü neredeyse Pazartesi günü orada olduk. Gelirken ters yön olduğu için bu şekilde olmadı tabi. Cuma sabah çıktık akşam buradaydık.

Neyse, taksici abicim otomatik seyrüsefer cihazını (navigator bu şekilde çevrilmiş dilimize) kullanarak bizi gösterdiğimiz adrese getirdi. Ama aslında epey bir dolaştırmış. Bunu sonraki havaalanı yolculuklarımızda ödediğimiz paradan anladık. Zira bu ilk sefer abiye 75 Avustralya doları* verdikten sonra yanımızda Melih varken 44 AUD ye gidebildik!

Melih'cim de biz gelmeden önce çıkmış evinin önüne. Soğukta bizi beklemiş garibim. Ama işte sonunda oradaydık. Tam evinin önünde. Tarif edilemez bir mutluluk tabi ki.

Hava karanlık, biz leş gibi olunca hemen eve girdik ve sıcak bir banyo sonrası yataklarımıza geçip uyumaya çalıştık. Melih de biz gitmeden 10 gün önce taşınmıştı evine. Biz gidiyoruz diye acilen halletmiş her şeyi. Daha önce okuluna yakın bir otelde kalıyordu. Eninde sonunda eve çıkacaktı tabi de, bizim digişimiz bu durumu birazcık hızlandırdı. Canım benim, her şeyi de düşünmüş. İletişim sağlayabilelim diye bize cep telefonu ve Avustralya hattı bile almış. Bu noktada Melih'e olan sevgimi Sevgili Tabiat Ana'nın yüzyıllar öncesinde beni sobelediği yazıya, 30'undan sonra dostluk adlı o güzel konuya yönlendirmek istiyorum. 30 undan sonra aradığım tek şey samimiyet sanırım. İnsan samimi olduğu zaman işte böyle ince fikirli de oluyor, empati de kuruyor. Bize de sevgi yumağına sarmak kalıyor tabi :)

Pazartesi sabahı askeriye kampındaymışız misali saat 8'de Melih kapımıza dayandı :)) İlk yurtdışı gezimiz ve bu da Melih'in yanına ya, kendini sorumlu hissediyor tabi bizimki. Her dakika önemli! Görülecek, gidilecek, yapılacak çok şey var ama bizim gözler açılmıyor tabi. Burada çok erken kalkarım bilirsiniz. 6,5 bilemedin 7 de ayaktayım. Orada ne mümkün! Bir de bizim odanın camı merdivene bakıyor. Güneş almıyor yani, dolayısıyla beynim havanın aydığını ayamıyor :) O yüzden her sanah aynı kamp mevzusunu yaşadık (Melihcim seni çooook seviyorum! :)) )

Sonunda kalkıp ekmek, nutella, domates ve çeşitli ezmelerle kahvaltımızı yapıp Melbourne sokaklarına atıyoruz kendimizi...

* : 1 AUD = 1,12 TL idi o zamanlar.

Hamiş 1 : Gördüğünüz gibi uyku tutmadı yine. Saatin 05:30 olduğunu göz önüne alarak biraz daha uyumaya çalışayım en iyisi. Arkası yarın anacım :))

Hamiş 2 : Bu yazımla dinlemeniz için Melih'in arşivimize kazandırdığı ve çok sevdiğimiz Katie Melua'dan Nine Million Bicycles'ı seçtim.

Ve döndük

Kulağımda Nilüfer'in hüzünlü sesi, içimde bir burukluk yurda döndüm, döndük. Arkamızda sevdiğimiz birini bırakmak çok zor geldi...

Fotoğraflı anlatım yazılarımla yakında karşınızda olabilmeyi umuyorum. Hepinize sevgiler...

Hamiş : Kulaklarımda olan aslında Nilüfer'in "Seni Şimdiden Özledim" şarkısıydı. Ancak onu bulamadım. O yüzden sevdiğim şarkılarından başka birini paylaşmak istedim.

22 Mart 2009 Pazar

Kanguruyu beslemis bulunuyorum!!



o la la sayin seyirciler!

Avustralya'dan sevgilerle :))

6 Mart 2009 Cuma

Tiyatro Maceramız ve Yolculuk



oyun : ve perde açılır, ilk sahne görünür... (Dil-u Beste sahnesi)



oyun : ve ben sahneye çıkarım : Beyin Cerrahı, aynı sahne

Sonunda tiyatro oyunumuzu sahneleyebildik. O kadar uzun zamandır çalışıyoruz ve o kadar fena durumdaydık ki son ana kadar bir arıza çıkmasını bekledim aslında. Ama sonuç çok şaşırtıcıydı. Her şeyden önce biz çok eğlendik :) Hani sahnenin tozunu yutunca artık başka bir şey düşünemezsin gibi şeyler söylerler ya, biz doyamadık, perde açılmadan önce heyecandan arka kapılara kaçmaya çalışan bizler, oyun bittikten sonra biz bu oyunu bir kez daha, hatta bir kez daha oynamalıyız şekline büründük :) Hatta şu anda bunun yollarını arıyoruz.



provalar : aynı sahne yine ben :)

Oyun esnasında da oyun sonrasında da çok alkış aldık, herkes çok güldü, çok eğlendi. Aynı bizim gibi, onlar da bizim performansımızın beklediklerinin üzerinde olduğunu söylediler. Bu iyi bir şey mi tartışılır tabi :)



Oyun : Çeşitlemeler sahnesi, sarışın hemşire iğneyi yanlışlıklar doktora yaparken



Provalar : Dayak sahnesi

Ama sonuç olarak il sağlık müdürlüğünden haber geldi. İl merkezine gidip bir kez de orada oynamamızı rica ediyorlarmış. Sonracıma Kızılay yararına da oynama ihtimalimiz varmış. Bu da bizim açımızdan epey sevindirici oldu.



Oyun bitiminde tüm oyuncular sahnedeyken

Tiyatroda rol almak, bütün o heyecanı yaşamak da acaip keyifli bir şeymiş. Son zamanlarda çok sıkılmıştım, bitsin artık diye düşünmeye başlamıştım ama bitince de hakikaten yeniden başlasın diye düşünmeye başladım. Evet, öncesi baya eziyetli. Ezberlemeki rol arkadaşlarının ezberlemesi için beklemek, provalar falan derken bayık zamanlar da geçirdik. Ama sonuç gerçekten de güzel oldu ya :)

Yurtdışı seyahatimiz ise gerçekleşmek üzere :) Evet evet, yanlış okumadınız. Bütün endişelerimize rağmen vizeli pasaportlarımız şu anda kargoda, hatta kargo elemanları hastanemiz merdivenlerinde bile olabilirler şu dakikada :) Bu da çok ayrı bir keyif tabi ki. Başta epey gözümüzü korkuttular. Gitmek planımız her zaman vardı aslında. Ne de olsa o uzun yolun sonunda kardeşimiz gibi olan Melih vardı. Ama zaman belli olmayınca öncesinde de bir hazırlık yapmamıştık. Gitmeye aniden karar verince de bazı şeyler için geç kaldık gibi düşündürttüler. Siz siz olun korkmayın :) Başvurumuzu 4 martta yapabildik biz. Zira evraklarımız hazır olsa da randevusuz almadıkları, randevuyu da 10-15 gün sonrasına verdikleri için geciktik. Ama yine de 4 mart akşamı telefondan arayarak işlemimizin tamam olduğunu, ama kargo gittiği için postalamayı ancak ertesi gün yapabileceklerini söylediler. Hemen aynı gün halloldu yani, inanılır gibi değil :))) Dün de postaladılar doğal olarak bugün de elimize ulaşacak işte!

Nereye mi gidiyoruz? Efenim ta Avustralya’ya uçacağız 14 Martta. Yaklaşık 19 saat uçacağız. Biraz göz korkutucu bir rakam bu 19. Ama havayolları sağolsun bir sürü şey düşünmüş bu uzun yolculuk için. Filmler, müzikler, oyunlar. E biz yanımıza birkaç kitap da aldık mı heralde çok sıkıntı çekmeyiz değil mi?

İşte gördüğünüz gibi yolculuk heyecanına şimdiden kapılmış durumdayım. Dünyanın neredeyse diğer ucuna gidip kanguruları, koalaları, şu meşhur Opera Binasını görme şansım, okyanusta yüzme ihtimalim var! :)

Hamiş : Dinlemeniz için Careless Whisper'ı seçtim bu sefer. Oyunumuzun son perdesinde hademe bu şarkıda süpürgeyi alıp dans ediyordu :)