14 Haziran 2010 Pazartesi

Son 22 gün :)



Oğlumuza kavuşmamıza 22 gün kaldı. Ben doğum öncesi iznimi de başlattım tabi bu arada. Sürekli evdeyim. Gerçi yine ara ara dışarı çıkıyorum. Çıkamadığımda da evin içinde sürekli hareket halindeyim. Hareketin iyi geldiğini de düşünüyorum çünkü. Aslında oturmak, yatmak, hele hele oturduktan ya da yattıktan sonra tekrar ayağa kalkabilmek tam bir marifetmiş bu son ayda. Çok kilo almamış olmama rağmen zorlanıyorum. Ayaklarım bile beni taşımıyor artık. 5-10 dakikalık ayakta kalmayla bile ayaklarım müthiş ağrıyor. İdare ediyorum anlayacağınız :)

Mentalist'in 2. sezonuna başladım. Seviyorum ben Patrick Jane'i. Geçtiğimiz ay da Grey's Anatomy'nin 6. sezonunu bitirmiş ve hormonlar nedeniyle son bölümde ağlamıştım. Mentalist için de böyle bir duyum aldım bakalım ne olacak :)

Nermin Bezmen'in kitabına başladım ama 15. sayfadan sonra koltuğun kenarına koydum öylece kalakaldı. Bu aralar hiçbir şey yapasım gelmiyor nedense. Mentalist'e başladım dedim ama onun da 1 bölümünü bile birkaç parçada ancak seyredebiliyorum. Oturmak bana bir hayli rahatsızlık verdiği için yatarak izlemem gerekiyor. O zaman da 10. dakikada falan uykum geliveriyor. Biraz uyuklayıp kaldığım yerden devam ediyorum falan filan. Zevksiz gibi ama hiç yoktan iyidir işte.

Lost'un sonu beni de tatmin etmedi sorular anlamında. Ama en azından mutlumsu bir son oldu. Yani tek başına bir bölüm olsaydı, öncesini değerlendirmek gerekmeseydi en azından sevenler kavuştular denilebilirdi. Ama ilk sezonlarda gözümüzü kırpmadan bölüm üstüne bölüm izlediğimiz böylesi bir diziden daha çok şey, en azından onca soru işaretine birkaç açıklama beklerdim.

Biz aslen Ankara'lıyız. Aslında pek Ankara'lıyız demem ben. Çünkü annemle babamın memleketi orası. Ben doğma büyüme Ereğli'liyim. İnsan baba kütüğü neredeyse oralı sayılmaz bence. Evlenince de eşinin kütüğüne geçiyorsun. Hoş onun babası da Ankaralı olduğu için benim adres değişmedi ama misal Adanalı olsaydı bundan sonra Adanalıyım mı diyecektim? Her neyse, annemler Ankaralı olduklarından sık sık gider gelirdik Ankara'ya. Ama büyükler merkezde oturmadıklarından gidişlerimiz pek şehiriçi olmazdı. Köye gider orada vakit geçirirdik. Dayımlara gittiğimizde merkeze giderdik ama o da beni hiç açmazdı. Açmazdı derken Ankara'yı hiç sevmezdim. Çok kasvetli ve gri bir şehir gibi gelirdi. Ne zaman ki eşimle evlendik, daha sık gider gelir olduk. Eşimin ailesi de Ankaradaydı çünkü. En yakın arkadaşları da Ankaradaydı. Onun arkadaşları diye ayırmak istemiyorum, zaten bizim arkadaşlarımız olarak bakıyorum çoktandır da, anlaşılsın diye burada eşimin arkadaşları ifadesini kullanmak zorunda kaldım. İşte o güzel dostlar, dostluklar sayesinde Ankara çok sevdiğim yerler arasına girdi birden. Her gittiğimizde görmeden dönmediğimiz Melih ve Ayça-Selim ikilisi Ankaraya anlam vermişti benim için. Önce Melih terketti Ankarayı. O zaman Ankaranın gözümdeki değeri düştü itiraf edeyim. Şimdi de Ayçalar taşındılar. Ankara ciddi anlamsızlaşmaya başladı. Ayçalar çok uzağa gitmediler en azından Melih gibi. İstanbul'a gittiler. Bu da yine sık sık görüşebileceğimiz anlamına geliyor. Gerçi Melih Avustralya'da olmasına rağmen sık sık telefonlaşıp haber alıyoruz birbirimizden ama yüzyüze görüşmenin keyfi elbette farklı. En azından Ayça'larla hala yüzyüze görüşebilme şansımız var. Bazen eşime çok imreniyorum bu yüzden. Lise arkadaşlarımız ortak ve hala görüşüyoruz yakın olduklarımızla. Ama onun üniversiteden arkadaşları çok farklılar. Ben bunu kendi arkadaşlarımda yaşayamadım maalesef. Üniversitedeyken çok yakın olduğum insanlar şehir değişikliğinin ilk gününde bütün yaşananların üzerine bir silgi çektiler sanki. O yüzden görüştüğüm 1-2 kişi vardır en fazla. O da ben aradığım müddetçe görüştüğüm insanlardır. Aramadıklarında, akıllarında olduğuma dair inancımı henüz yitirmediğim için aramaya devam etmekteyim şimdilik. İşte eşimin arkadaşlıkları bu açıdan çok farklı ve değerli. Kendimi şanslı hissediyorum ben de o yüzden. Onun sayesinde tanıdım çünkü bu değerli insanları. İyi ki varlar ama keşke daha yakın yerlerde yaşayabilseydik bütün sevdiklerimizle..

Bizim taşınma işi hala beklemede. İş bulmak ne zormuş! Ben 1 sene izinliyim bundan sonra. 1 sene sonrasında ne olur ne gider bilinmez elbette ama bıraktığım işe dönme gibi bir hevesim yok şimdilik. Ne yapacağımı ben de bilmiyorum. Bir de bir eczane devredilecekmiş. Acaba bu işe girişsek mi onu da bilemedik. En kötü ihtimalle ne olur, eşim iş bulur bu sefer de ben eczaneyi devretmek zorunda kalırım. Ki aslında bu da kötü bir ihtimal değil. Zira eşimin istediğimiz şehirde iş bulması süper bir olay olur aslında. Devir işi de eninde sonunda halledilir. Ama o arada eczane açmak isteyip istemediğimden emin değilim. Halbuki kararsız bir insan da değilimdir. Ama tam da doğum arifesinde yeni bir işe girişmek ne kadar akıllıca olur onu tartıp biçemedim henüz.. Hayırlısı diyeceğim.

Bendeki haberler bunlar şimdilik. Ara ara yazmaya çalışacağım. Hepinize sevgiler :)