29 Kasım 2007 Perşembe

Cudiii Abottooooo :)

Evet ne zamandır yazamadım..

Yazamadım ama takip ettim sevdiğim yazarları. İşlerim yine çok yoğundu, okurken bile sizi bıktırmışımdır eminim :) Ama ben daha fazla bıktım siz de buna emin olun.. Ocak için önümü parlak görüyorum yine de :)

Yazamadığım bu zamanda neler yaptım peki? Bir sürü film seyrettim, şimdi isimleri bile aklımda değil çoğunun :) Daddy Long Legs'i yeniden seyretmeye başladım. En sevdiğim çizgi karakterlerden olan Juddy Abbott, kendi okuyuşuyla cudi abotto :), çocukluğumdan kalan güzel anılarım arasındadır. O kadar çok çizgi film seyrederdim ki çocukken.. Haftasonları saati 7 ye kurarak uyanıp çizgi film seyrettiğim günler dün gibi aklımda :) Neler seyretmedim ki? Red Kit, Tommiks, Şeker Pembe, Şeker Kız Candy, Yedi Renkli Çiçek (bunun asıl ismi Çiçek Kız Lulu'ymuş, Realfiesta'dan baktım), Uzun Bacaklı Baba (Daddy Long Legs), Voltran ve daha birçokları.. Bütün çizgi filmler için RealFiesta'yı tavsiye ederim. Resimli ve açıklamalı üstelik :)

İşte Daddy Long Legs'i yeniden seyretmeye başladım. Daha önce uzun bacakla başlamıştık bu sefere ama onun yoğunluğu nedeniyle ara vermiştik. O arada kendi oturup hepsini bitirmiş meğer! Hain :) Ben de tek başıma seyretmeye karar verdim bunun üzerine. 6. bölümdeyim şimdi. 52 bölüm var yanlış hatırlamıyorsam. O kadar keyifli gidiyor ki.. Eski günlerdeki gibi tıpkı. Hala çok seviyorum. Hala gülümsüyorum seyrederken ve hala heyecan duyuyorum :)

Candy'leri de arşivledik bunun için. Onun da sırası gelir yakında..

Öyleyse ne diyoruz? Sıradaki! :)

Eksik giderme :)

Dün Wo Hu Cang Long'u (Crouching Tiger Hidden Dragon - Kaplan ve Ejderha) seyrettim nihayet. Kaç senelik film, üstelik ödüllü! Ama bir türlü seyredememiş, bunu kendime dert edinmiştim. Badem'e bu durumumu anlatınca hemen oturduk film seyretmeye başladık tabi :))

Filmde güzelliğiyle dikkat çeken JenYu'yi (Ziyi Zhang) daha sonra (yeni film) 2046'da seyretmiş ve beğenmiştik. Tabi bana göre daha sonra değil daha önce oldu 2046'yı seyretmek :) Aynı zamanda çok beğenerek seyrettiğim Hero ve henüz seyredemediğim Bir Geyşanın Anıları'nda da oynamış bu güzel kızımız.


Güzel wudan insanı Yu Shu Lien'in (Michelle Yeoh) ise 1983 Malezya güzellik kraliçeliği varmış meğer! 1997'de de dünyanın en güzel 50 insanı arasında gösterilmiş.

Filmin çok ayrı bir havası vardı gerçekten de. Benim gibi eksik kalmış olanlar varsa tavsiye ederim. Filmin sonunda hüsrana uğrasam da wudan olmakla jedi olmak arasında kararsız kaldım :))

Evet, bana dün ne olmak istersin diye sorsalardı hiç tereddüt etmeden "jedi" derdim. Yıldız Savaşları (Star Wars) fanatiğiyseniz siz de benim gibi, o zaman çok iyi anlayacaksınız beni. Ama işte şimdi yine de wudan olmak da isterdim diye düşünüyorum. O zaman hiç korkmazdım yalnız kalmaktan da, karanlıktan da.. Önüme kim çıksa döverdim :))

25 Kasım 2007 Pazar

Şirin Devrim ve Maeve Binchy

Bir süredir Şirin Devrim'in Şirin'ini okumakta olduğumu yazmıştım. Kısa bir kitaptı. Yanlış hatırlamıyorsam 228 sayfaydı. Ona rağmen 4 kasımdan beri elimdeydi. İşler güçler, bir yandan pilates derken bir müddet elimde süründü kitap.

Şirin Devrim kendi hayatını yazmış bu kitapta. Kitap ayracında ayrıca bahsetmeyeceğim. O yüzden burda kısaca özetlemek istiyorum.

1926 yılında doğmuş Şirin Devrim. Bir İstanbul bir Amerika bir bilmem nere derken aldığı tiyatro eğitimleri ve tecrübeleri sayesinde dünyaca ünlü Tük tiyatrocu ve rejisör haline gelmiş. Bense hiç duymamışım ismini. O da benim ayıbımdır. Tiyatro seyretmeyi çok sevsem de (üniversitedeyken her haftasonu gitmeye çalışırdım) oyuncuları, rejisörleri vs bilmem. En azından ismen bilmem.

Sanırım Şirin Devrim'i de o yüzden bilmiyordum. Kitap sayesinde öğrenmiş oldum. Bu açıdan güzeldi. Bir insanın hayat hikayesini okumak her zaman ilgi çekici gelmiştir bana.. Ama yine de insanı bir anda içine alıveren kitaplardan değildi..

Sonunda Şirin'i bitirdim ve bir Maeve Binchy kitabı olan Aşıklar Korusu'na başladım. Maeve Binchy'nin kitaplarını kız kitapları olarak tanımlıyorum. Hani "kız içkisi" olarak tabir edilen Baileys ya da Sheridans gibi.. Ben çok seviyorum kız içkilerini ve kız kitaplarını :)

Ama Badem'in oturup da Aşıklar Korusu'nu falan okuyabileceğini hiç hayal edemiyorum :)

Badem'le çıkmaya başlamadan önce, çıkmak lafı da saçma aslında ama flört etmek fiilini
de çok Avrupai bulup Türkçe'ye yakışıtramıyorum-bu arada Türk Dil Kurumu'nun resmi sitesi tdk dan baktığım kadarıyla Avrupai de flört 
etmek de Türkçe sözlükte mevcut! :), Maeve Binchy'nin İtalyanca Aşk Başkadır adlı
kitabını almıştım. O zamanlar Badem bana biraz İtalyanca öğretiyordu. Aramızda kıvılcımlar çakmaya başlamış olsa da henüz isimlendiremediğimiz için bu kitabı aldım
ama vermeye utanarak kendim okudum :))

İşte o zamandan beri Maeve Binchy'i çok severim. Ta ilk kitabından beri.. Her kitabını da okudum.

Bu arada çıkmaya başladıktan sonra Badem'e kitabın benim için olan hikayesini anlattım
ve o da kitabı okudu. Ama onun bir anısı vardı da okudu. Diğer kitaplarını okuyacağını hiç sanmıyorum :)

Neyse ben bu kitabı bitireyim de bunu "kitapayracı"ma koyarım :)

24 Kasım 2007 Cumartesi

Hafıza durumum ve facebook

Televizyonlarda görmüşsünüzdür, hatta belki kayıt bile olmuşsunuzdur şu meşhur facebook'a. "Yüz defterine" yani..

Ben de kayıt oldum. Sevdiğim ve görmeyi istediğim tüm arkadaşlarımla zaten görüşüyorum, facebook neyime şeklinde yorum yapan insanların aksine, ilkokul,
ortaokul-lise, üniversite, eski işyeri ve hatta eski mahalle arkadaşlarımın şimdi
nerelerde olduğunu, neler yaptığını, şimdiki hallerini merak ediyorum ben. Sırf bu yüzden kayıt oldum ve fiziksel olarak değişen, evlenen ve hatta çoluk çocuk sahibi
olan arkadaşlarımı buldum ve çok mutlu oldum. Şimdi birbirimizi resimlerden takip
edebiliyoruz :))

Asıl konuya geleyim. Daha önce, şu an hastanede üstlendiğim amelelik işinden önce, İstanbul'da bir ilaç firmasında insani şartlarda çalışıyordum. Ablamla birlikte bir evde kalıyorduk. Ama İstanbul canımıza tak etmişti artık. Yollarda geçirdiğimiz ev-iş arası arttıkça artan saatler yüzünden İstanbul'un güzelliğini yaşayamıyorduk. Ve sonunda
doğup büyüdüğümüz o sahil kasabasına (Küçük İstanbul ve Küçük Paris adlarıyla da bilinir) dönmeye karar verdik. Ablamın işi kolaydı (!). Erdemir'de işe başlayacaktı. Benimse devlet kurumuna kabul edilmem gerekiyordu. Ama öyle bıkmıştım ki olsun dedim, ablamla birlikte memleketimize döneriz. Ben hemen işe başlamasam da olur. Birkaç ay evde oturur, hem kafamı dinlerim.

Böylece başvurumu yaptım. 15 gün içinde başvurumun kabul olduğu (meğer eczacı ihtiyacı varmış memleketim hastanesinde) bildirildi. Ablamın işiyse olmadı. Böylece ben memleketimize dönmüş ablamsa İstanbul'da kalmış oldu. Nerden nereye diye buna deniyor sanırım. Çok üzücü bir dönemdi. Ablacım yalnız kalmaya alışık değildi, üstelik 5 senedir abla-kardeş şeklinde yaşamaya alışmıştı ve benim dönüşümün ilk dönemlerinde eve bile girememişti :(

Böyle üzücü günleri atlattıktan sonra, aradan günler, aylar, yıllar geçtikten sonra o da evlendi ben de evlendim. Artık ikimiz de yalnız değildik. Ablam liseden beri birlikte olduğu sevgili eniştemle evlendi. Yani çok da yalnız değildi 
aslında İstanbul'da. 

Her neyse, yine konudan sapmışım. Facebooktan bahsediyordum..

Geçenlerde S. diye bir kız arkadaşlık talebinde bulundu. Tanımadığım için kabul etmedim. Bir daha bulundu. Yine kabul etmedim. Bir daha bir daha derken baktım bu kız arkadaş benim eski iş yerinden bi arkadaşımın arkadaş grubunda da var. Hemen mesaj attım arkadaşıma. Bu kız kim diye.

Cevap basitti. Eski iş yerimde çalışıyordu. Ben yine de tanıyamadım arkadaşı ama onlarca talebin üzerine mesaj atıp sormaya karar verdim. "Pardon hatırlayamadım ama tanışıyor muyduk acaba?"

"Ben bilmem ne firmasından S. Hani A. ve N. nin arkadaşı. Unutulmak ne kötü.."

Offf!! Unutmuş muyum kızı yani? Ama bu resimler hiç tanıdık değil ki.. Allah Allah.. O zaman kızın kalbini almak lazım şimdi diye düşünüp hafızamnın iyice yerlerde süründüğünün verdiği üzüntüyle yazıma başladım.

"Ama aradan 5 sene geçmiş, hafızam da çok kötü. Kusura bakma nolur vs"

Bir mesaj iki mesaj derken S. mesajlarından birinde benim manken gibi bir kız olduğumu ve beni hiç unutamadığını söyledi. Ben, manken! :)) Bir şeylerin ters gittiği belliydi :) Daha önce1,58 lik  48 kilo "buçukluk" olduğumdan bahsetmiş miydim size? Manken olarak adlandırılmam imkansızdı. İşte o zaman aklıma ben gitmeden yerime alınan kız geldi. Tesadüfe bakın ki onunla adaştık. Belli ki S. beni onunla karıştırmıştı :) Bir yandan olayın vehametine gülerken bir yandan da derin bir oh çekmiştim. Hafızam sandığım kadar kötü değildi, ben unutmamıştım, kız cinarları karıştırmıştı :))

Hemen durumu açıklayıcı bir mesajla S. ye beni karıştırdığını, diğer arkadaşın nerde olduğunu ise bilmediğimi söyledim. 
Bir iki gün mesaj gelmedi. O da araştırmasını yaptı, sonra cevapladı beni :) Evet ben 
haklıydım o karıştırmıştı :))

Facebook'un güzelliği de burdaydı. Bir arkadaş daha edinmiştim. Puhahahah! :))

20 Kasım 2007 Salı

Hayat bu işte..

Dınnn!! Saat 06:30.

Hemen kalkmalıyız! Daha uyanıp kendimize geleceğiz.. Uyandık, kendimize geldik. Listemizi kontrol edip eksiğimiz var mı yok mu diye kontrol ettik. Her şey tamam. Yola çıkmaya hazırız..

Arabaya atladık. Eskiden hapishane gözüyle baktığımız lisemize gittik. Tam da vaktinde. 
Minibüs bizi bekliyor.

Etrafta oynayıp zıplayan bir de zıpır var! Ortak! :) Cooker mı ne, köpecik cinslerinden anlamıyorum. Şeker sahibesi öyle diyor. Ortak'la hemen arkadaş oluyoruz :)

Saat 07:00. Minik tur arabamız hareket ediyor ve yedigölleredoğru yola çıkıyoruz. Kahvaltı molasında arabamıza bir arkadaşı daha almak için köye uğruyoruz. Sabahın körü, ama ailecek kalkıp 16 kişiye kahvaltı bile hazırlamış Sezer ailesi.
Neler yok ki tepsilerde! Dumanı tüten gözlemeler, köy peynirleri, yağsız sacda pişen yumurtalar, zeytinler.. Karnımızı bir güzel doyurup 19 kişi olarak tekrar yola koyuluyoruz.

Yolda başımıza gelen kötü bir şey yok. Molada Ortak'ın çişini yapmasını saymazsak tabi.. Hayvan napsın, yıkanacak değil ya! Ama minibüsün içi dar. Koridorda bir aşağı bir yukarı gezindikçe kötü kötü kokular geliyor burnumuza :(

Neyse yedigöllere geldik. Bu ilk gelişimiz. Belki de o yüzden aşık oluyoruz manzaraya. İyi ki getirmişiz fotoğraf makinesini. Bir Badem, bir ben derken tam 430 resim çekmişiz. Bazıları da çok sanatsal :)





Tur rehberlerimiz 10 senedir sürekli gidip geldiklerinden bölgeyi çok iyi tanıyorlar ve her yere götürüyorlar bizi. Görmediğimiz göl, ağaç, yol kalmıyor. Batı Karadenizin en yüksek noktasına kadar çıkıyoruz.




Ama yorulduk artık. Üstelik acıktık da.. Zaten hava da kararmaya başlamış. Yemek saati diye inliyoruz. Herkes kendi için yemek getirsin dendi. Ama o ne? Herkes bir orduya yetecek şey getirmiş. Herkes bir çeşit ama. E bunlar anlaşmış o zaman! Allah'tan cimrilik edip de keki iki dilimle sınırlamamış pişirip kestiğim gibi getirmişim! :))


O ne börekler, mercimek köfteleri, kurabiyeler.. Bizim kek çerez gibi kaldı. Neyse kim neyi getirdi bilmiyoruz. Racon buymuş. Her şeyi herkes yapmış, herkesin eline sağlıkmış! Sevdim ben bu işi ya :)

17 Kasım 2007 Cumartesi

Balık hafızam ve Balık :)





Önce Sönmez Balıkçıya gidilip en iyisinden iri iri mezgitler temizletilerek alınır. Eve gelindiğinde balıklar tekrar yıkanır. Sonra balıklar tuzlanır ve mısır ununa bulanır. Buraya kadar hep aynı.

Daha sonra balıklar kuyrukları tavanın merkezinde birleştirilerek, başları çepere bakacak şekilde tavaya dizilir. Az biraz da sıvı yağ konarak kızartılmaya başlanır. Ara ara tava sallanarak balıkların tavaya yapışmaması sağlanır.

Bu tavayla uyumlu düz bir kapak da olması gekelidir ki balıkların bir tarafı kızardığında bu kapak yardımıyla ters düz edilerek pişmeyen taraf kalmayacak şekilde kızarması sağlanır.

Peki bütün bunların balık hafızamla ne ilgisi vardır? İşte böyle bir ilgisi vardı.

Afiyet olsun!

Badem'in çekmiş olduğu güzelim resimleri de ters sırada eklemeyi başarmışım bu arada! :)


14 Kasım 2007 Çarşamba

Çıldıracağım ey sevgili günlük

Ühü ühü :(

Kaç gündür yazacağım bir türlü yazamadım.. Hem işlerim çok yoğun hem sıkkınım (genel).

Ama ısrarlara dayanamayıp kısa kısa da olsa şu sevdiğim madde madde yazma işine girişeyim hemen :)

* Evelsi gün sabahın köründe kalkıp, mesai saatimden daha önce, işe gelirken bir kaldırımın dibinde bir kedi gördüm. Boylu boyunca uzanmış zavallıcık, ölmüş.. Heralde geceki ayazda ve fırtınada donarak öldü. Çok üzüldüm bunu gördüğüme. Sonra da düşündüm. Kediler gibi evsiz barksız insanlar da soğuktan donarak ölüyor. Bizse kendi derdimizi herkesinkinden fazla sanıyoruz zaman zaman :(

* İş yerimde işler yine karışık. Hala çözümleyemediğimiz mevzular var. O yüzden detaylardan sonra bahsedeceğim, her şey belli olduktan sonra..

* Eylülün başından beri pilatese gidiyorum. Zayıflayacağım gibi bir derdim yok. 49 kiloda 1,58 lik bir buçukluğum. Ama daha önce 40 kiloya kadar düştüğüm için bu kilom bende patlayacakmışım durumları yarattı. Yine de zayıflamak değil derdim. Derdim bel ve sırt bölgemde bulunan omurlardan 5'inin yapısal olarak bozukluğa uğramış olması. Geceleri uykumdan uyandıracak kadar ağrı yapardı önceleri. Hareket etmeye başladığımdan beri ağrılarım geçti. Pilatesten önce geçmişti yani, mevsim yazdı ya, yüzme vs iyi gelmişti baya. Her neyse, amacım hem kaslarımı güçlendirmek hem de sıkılaşmaktı. Eylülden beri 1 hafta izindeydim, hadi bir hafta da gidemedim diyelim, nerdeyse 2,5 aydır pilatese gidiyorum ama sırtımda birkaç kas harici hissettiğim bir değişiklik yok sanki.

* Öykücüm bana yine süper bir koli göndermiş. Doğumgünüm için :) İçinden yine bir sürü şey çıktı. Kitaplar, cd'ler, mumlar, mumluklar ve süper bir yüzük. Kırmızı kırmızı iki tane boncuk taşı var. Bereket ve şans getiriyormuş. Hadi bakalım :)

* Haftasonu Dakyüz, Osi ve Harkon'la limandaki kayalara gidip oturduk. Günün adını "Sıcak Şarap" olarak tanımladık ama sadece Badem ve Harkon içti bu şaraptan. Hazırlık aşaması çok komikti. Bizde termos yoktu. Badem'e her seferinde termos alalım dediğimde gerek yok demesine rağmen, bunu hatırlattığımda "Aa ne zaman?" gibi anlaşılmaz bir soru sordu :) Harkon'un annesine sorulduğunda "Bir termosumuz var, bir de büyük çay termosumuz var" cevabı alındı. "Yani termosumuz var değil mi?" diye sorulduğunda, içine çaydan başka bir şey koymamamız gerektiğini hatırlatırcasına üzerine basa basa "Büyük çay termosumuz var" cevabını aldık. Biz yine de içine şarap koyduk tabi. Ama sonrasında güzelce yıkadım merak etmeyin :)

Yağmur yağıp rüzgar esmeye başlayınca kendimizi çorbacıya attık ve sıcacık çorbalarımızı da içip dağıldık. Hoş bir gün oldu.

* Geçen gün Black Sheep diye bir film seyrettik. Çok gereksiz buldum onu da. Kısaca bir çiftlikte koyunların genleriyle oynanıyor ve koyunlar insanları yemeye başlıyor. Bu arada film komedi filmiydi. Beğenmedim :(

Bugünlük bu kadar yeter sanırım..

6 Kasım 2007 Salı

Maddenin y hali :)

Şu madde madde yazma işine çok sıcak baktım :)
Öykücüm, Mor Koyun ara ara bu şekilde yazıyor. Hem daha kolay okunuyor hem de her şeyden bahsedilmiş oluyor..

* Dün nihayet gidip saçlarımı boyattım ve kestirdim. Saçlarım uzunken bir anda gidip hiç cesaret edemediğim kadar kısa kestirmiştim. Hala uzatmaya çalışıyorum :) Ne renge mi boyattım? Her zamanki gibi koyu kızıl. Güneşte kırmızı kırmızı parlamasını seviyorum.

* Dün akşam yemek yedikten sonra Badem'le Inside Man'i seyrettik. Okumak istersiniz belki diye filmaniaca da ekledim. Ben çok beğendim. Zekice hazırlanmış planları severim.

* Kaç zamandır bahsedeceğim. Şebnem Ferah'ı çok seviyor ve çok "ayrı" buluyorum. Piyasadakiler gibi değil. Kendine has. Sadece müziğiyle gündemde. En son konseriyle ilgili bir albüm de çıkardı. İlk dinlediğimde çok etkilenmiş ve yazmaya karar vermiştim. Kısmet bu paragrafaymış. Albümü ilk açıp da sevenlerin çığlıklarını duyduğunuzda tüyleriniz diken diken olacaktır..

* Emre Aydın'ı da çok severim. Benim en sevdiğim şarkısına da klip çekmiş sonunda. "Git".

* İş yerindeki pencerelere jaluzi taktırdık. Gül kurusu rengi. Montumla aynı renk :) Eczaneye acaip ciks bir görünüm kattı. Ciks ne demekse :) Türkçe'de yeri yok yani. Havalı ve zengin diyelim.

* Geçtiğimiz pazar doğumgünümdü. İkea'dan bir sürü hediye almış oldum kendime. Arkadaşlardan birinin aldığı hediyeyse tam beni anlatıyordu. Beyaz bir t-shirt. Önünde komik bir resmim. Arkasındaysa yoruma gerek bırakmayacak bir söz : İtinayla dilekçe yazılır.

* İş yerinde eskisi kadar sıkılmıyorum. Senenin sonuna az kaldı çünkü. Artık devredeceğim bu sıkıntılı işi. Evelki sene çalıştığım yere döneceğim. Servis eczanesine. Çok rahat olacağım çooooooook :)

* Evelsi gün ve ondan önceki gün Wrong Turn ve Wron Turn 2'yi seyrettik. Wrong Turn çok gereksiz bir filmdi. Wrong Turn 2 ise daha da gereksiz bir filmdi. Bu tip filmler çok yapılır oldu. Bir ormanda kaybol, hatta kaybolmasan bile bir ormana gir, değişik yaratıklar ya da cani insanlar tarafından parçalan vs. Kan, insanların bağırsaklarının deşilmesi gibi şeyler seyretmeyi seven varsa seyretsin, ben uzun uzadıya anlatmak istemedim filmaniacta. Cidden gereksizdi yani.

* Ayşe Kulin'in kitaplarını çok seviyorum. Meşhur bir Şakir Paşa ailesi var. Kendi sülalesi yani. Kitaplarında onlardan birini görmek ve hayatlarına dair bir şeyler öğrenmek çok hoşuma gidiyor. Zaten gerçek hikayeler anlatan kitapları çok severim. Biyografiler ya da otobiyografiler gibi. Füreya ve Adı : Aylin bu tip kitaplardandı ve hala arşivimin en değerli kitapları arasında sayarım. Şimdilerde yine aynı sülaleden Şirin Devrim'in Şirin adlı kitabını okuyorum. O da çok güzel. Zamanla unuttuğum, daha doğrusu bir yerde görmeden aklıma gelmeyen insanları, bir kitapta daha bulmak ve daha ayrıntılı öğrenmek çok güzel. Hele 1926 doğumlu Şirin Devrim'in çocukluktan bugüne resim resim hayatına tanık olmak çok güzel. Ama yaşlanmasını kare kare görmek biraz da hüzünlü..

Gecikmiş cevap



Nihayet sevgili Archisugar'ın sobesine yanıt verebiliyorum, yani umarım bu sefer verebileceğim :)

Aşağıdaki resmi geçen sene, 2006'da, Atatürk Orman Çiftilği'nde bulunan hayvanat bahçesinde ben çekmiştim. Anne ayı ve yavru ayı kendilerince, 
gidebilecekleri en uzak yere, ayılar için oluşturulmuş bölümün en kenarına gidip güneşin altında yayılmışlar. Yavru ayı gerinmelerde. Ya yeni uykuya dalıyor ya da yeni uykudan uyanıyor. Bu görüntüye bayılmıştım ben ve bunu paylaşmak istedim :)

5 Kasım 2007 Pazartesi

Cumartesi günü eğlencesi

İkea çılgınlığımız dizginlendi :)) Bütün bir cumartesi gününü, 5 kişi olunca, İkea'da geçirdik. Aslında 3 saat sürebilecek yolun uzun sürmesi de bu 5'linin mutluluğuyla göbeği arasındaki bağın çok kuvvetli olmasındandı :) Mola yerlerinde masadaki her şeyi silip süpürene kadar beklediğimizden öğlene doğru ancak İkea kapılarına ulaşabildik, sabah 7 de yollara düşmüştük.

Hem yolculuk hem İkea turu çok eğlenceli geçti. Kaptan şoför de sağolsun 4 kızın çenesini hiç laf etmeden saatlerce dinledi.

Artık hava kararıp da yola çıkma zamanı geldiğinde oturduğumuz yemek masasından üzülerek kalktık ve son bir tur daha attık :) Aslında "hiçbir" şey almadık ama hepimizin aldıkları kocaman combo'nun bagajını nedense (!) tıka basa doldurdu. Eve gelip de aldıklarımı masanın üzerine dizdiğimde hangisinin o kadar para olduğunu bilemedim :) Ama rakamlar doğruydu (yok canım o kadar da abartmadım!), tek tek bakınca çok ucuz ama toplamda göl oluşturmuştu.

Yine de büyük bir sevinçle mutfağa aldığım mor kadifemsi halıyı serdim :) Güzel olmakla birlikte üzerine dökülen her şeyi ayan beyan gösterdiği için bir iki günde bir silkelemem gerekecek sanırım :) Puhahah!

Bu arada evdeki bağlantımız yüzünden
archisugarın beni mimlediği "en doğal halinizin resmi" konusuna hala resim ekleyemedim. Aslında ne de güzel bir resim buldum ama bu satırları işyerinden yazdığım için söz konusu resmi eklemem mümkün değil. Bu akşam evden yine deneyeceğim. Eğer olmazsa artık taşınabilir belleklerle işyerine getireceğim resmi ve burdan halledeceğim. Gecikme için af diliyorum o yüzden..

Alışverişe geri dönelim! :) O kadar özenerek bahsettiğim kutulardan hiçbirimiz almadık. Bizim ev zaten her köşesinde ayrı bir kutu barındırdığı için benim ihtiyacım yoktu. Evdekilerden değişik bir kutu da yoktu zaten. Ben daha çok mutfak eşyasına yöneldim bayıla bayıla :) Hemen bir muffin kalıbı aldım ve eve gidince de güzel ve şeker ablacımın tarifiyle muffin yaptım. Tarif 12 li kaba biraz (!) fazla geldiğinden
Öykücümün daha önce gönderdiği 4'lü kalp desenli silikon kaba da böldüm. Evde de tek fırın olunca ve hatta o da midi fırın olunca biri altta biri üstteyken ilk defa iki tepsi koyduğumdan ne olur ne olmaz diye bir ara tepsilerin yerini değiştirdiğimden olsa gerek muffinlerin o "vay anasını" dedirtecek kabarıklığı bir anda sönüverdi :) Olsun tadı güzeldi yine. Hem tecrübem oldu işte. Bir daha deneyeceğim aynı tarifin yarısını. Bu sefer başarılı olabilirsem buraya da yazarım tarifi.

2 Kasım 2007 Cuma

Yeni bir macera

Geçen haftalardan beri hazırlık içindeyiz. Azmettik iş yerindeki kızlarla birlikte İKEA'ya gideceğiz. Alışveriş delisi insanlar değiliz (tamam aramızda öyleleri var hatta ben bile zaman zaman çıldırabiliyorum :)) ) ama hepimiz de ev eşyalarına karşı dayanılmaz isteklerle donatılmış vaziyetteyiz. Bakmak bile eğlenceli bizim için.. :)

Ben özellikle mutfak eşyasına bayılırım. Böyle çanak çömlek olsun bakayım, paşabahçeleri gezeyim falan.. Almama da gerek yok bu arada. Yeni neler çıkmış bakayım mutlu olayım. Tek derdim bu :) Almak istesem de çok şey alamıyorum zaten, malum mutfağımız mut'tan ileri gidemiyor, çok küçük.

Sonra o kutuların güzelliği.. Evde her şey düzenli bir şekilde dursun isterim. Ortalıkta incik cincik çok şey olmasını sevmem ben. O yüzden kutu, sepet ne varsa bayılırım o tip şeylere. Şunların güzelliğine baksanıza :)
















İkea'dan bahset bahset arkadaşları da merakta bıraktım sonunda. Katalogdan gördükleri kadarıyla çok beğendiler ve sonunda günübirlik tur düzenlemeye karar verdik.

Bu hep birlikte uzağa yapacağımız ilk yolculuk. Düşünün 4 bayan, kocca bir alışveriş mekanı, üstelik ev eşyasıyla tıka basa dolu! Bakalım bu süreç kaç saat sürecek? Dahası bakalım gezi sonrası eve nasıl döneceğiz :))

Animelere devam..

Geçenlerde Shrek The Third'ü seyrettik. İlk Shrek'e bayılmıştım ben. Çok komik, eğlenceliydi.. Ama sonrakilerde aynı tadı bulamadım. Bu 3. seriyi de bayıla bayıla seyretmedim hani. Sonuçta her animede bir eğlence mevcuttur bu da öyleydi ama çok ahım şahım bir şey değildi biline. Yine de merak edenler olabilir diye filmaniaca ekledim, bakabilirsiniz.

Bu arada Prenses Fiona'yı Cameron Diaz seslendiriyor. Donkey the eşşek'i Eddie Murphy ve tabi Shrek'i ise Mike Myers seslendiriyor. Sesler çok eğlenceli :)

1 Kasım 2007 Perşembe

Sevimli minik fare :)

Merakla beklediğim Ratatouille'yi sonunda seyrettim. Aslında seyredeli siz deyin 1 ay ben diyeyim 2 ay, yok yok o kadar da çok değil. Tatil dönüşü seyrettik işte. Çok keyifliydi. Aradan epey zaman geçtiği için ilk günkü heyecanla anlatamadım belki, mazur görünüz. Ama yine de bakmadan geçmeyin filmaniaca :) Buyrunuz : Ratatouille.